DEĞİŞİM RÜZGARLARI BALKANLARA NE GETİRECEK ?
Küresel sanayi üretiminin batıdan, Çin ve Asya’ya taşınması ile dünyanın siyasi dengesindeki değişimler de kaçınılmaz hale geldi. 2001 den bu tarafa Afganistan’a yeni bir düzen kurma iddiasıyla giden ABD ordusunun, Kabil’i terk etmesi ile doğan boşluğun, kim tarafından ve nasıl doldurulacağı dünya siyaset kulisinde cevabı aranan en güncel sorulardan biridir. Türkiye’nin Suriye’de yaptığı operasyonlarla bir karşılaştırma yapılırsa ABD Afganistan’da başarılı olamamıştır. Kırım’ı ilhakı sebebiyle, Rusya ile Ukrayna arasında devam eden gerilimin azalması beklenmiyor. Avrupa’lılar Rusya’yla ticarete devam ederken, diğer taraftan Ukrayna sebebiyle, Rusya ile sonucu öngörülemeyen bir mücadeleden vazgeçmiyor. Kısaca ele aldığımız dünyanın sıcak gündemindeki bazı aktüel gelişmelerin, balkanlara muhtemel yansıması üzerine bir analiz yapmaya çalışacağız.
Doksanlı yılların başından beri balkanlardaki istikrarsızlığın yayılma tehdidine karşı, hem Birleşmiş Milletler, hem Avrupa Birliği, bölgenin kronik ihtilaflarını çözme çabalarına devam ediyor. Son yılların flaş gelişmesi, Yunanistan’la Makedonya arasında imzalanan PRESPA anlaşmasıdır. AB gözetiminde atılan imzalarla Makedonya’nın adının başına KUZEY kelimesi ilave edildi. Yıllar sonra balkanlardan gelen tek iyi haber bu olmuştur.
2013 yılının nisanında Kosova ile Sırbistan arasında varılan Brüksel mutabakatı, şu ana kadar beklenen olumlu hiçbir sonuç vermedi. Aksine Sırplarla Arnavutlar arasındaki gerginlik tırmanıyor. Karadağ ve Kuzey Makedonya’nın NATO’ya alınması ile Batı dünyası, Balkanlarda Rusya’ya karşı bir üstünlük sağlamış görünüyor. Ancak 2013 yılında Brüksel’de serbest dolaşım ve AB adaylık statüsü kazanmış olan Sırbistan’ın, NATO’ya karşı tekrar etmekten çekinmediği hasmane söylemler, bölgenin istikrara kavuşmasının yakın bir gelecekte mümkün olamayacağı anlamına geliyor. Demek istiyorum ki bölge, NATO ve Rusya arasında bir çatışma alanı olma tehlikesi yakın tarih incelendiğinde aynen devam ediyor.
BÖLGEDE TÜM KOMŞULARI İLE İHTİLAFLI TEK BİR ÜLKE VAR: SIRBİSTAN
Sırbistan’ın düşmanca tavırları NATO ile sınırlı değil. Çevresindeki tüm komşuları ile (Hırvatistan, Bosna-Hersek, Kosova ve Karadağ) ihtilafları olan bölgenin tek ülkesi Sırbistan’dır. Adı geçen komşu ülkelerde Sırbistan, farklı gerekçelerle hükümranlık haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Bu gerekçelerden biri Sırp nüfusun yaşadığı her yerin, Sırbistan devletinin doğal hükümranlık alanı olduğu anlayışıdır. SANU’nun ( Sırp bilim ve sanat akademisi ) geliştirdiği bu teze göre, Bosna-Hersek, Kosova ve Karadağ devletlerinin toprakları Sırbistan devletinin doğal bir uzantısıdır. Sırp ulusunun 19. Asırdan kalma bu yayılmacı anlayışına göre; Boşnaklar, Karadağlılar, Makedonlar, hatta Hırvatlar aslında SIRP idiler ancak zamanla değiştiler. Dolayısıyla bu milletlerin yaşadığı topraklar doğal olarak Sırbistan’a ait olması gerekir. Sırpların 19. asırdan miras kalan bu çağdışı anlayış değişmeden, Belgrad’daki hukümetler komşu topraklarda hak iddiasından vazgeçmeden, BALKANLARA BARIŞ VE İSTİKRAR GELMEYECEKTİR. 1999 da NATO hava harekatı yapılmasa idi Kosova’dan Sırp polis ve askerini çıkarmaya kimsenin gücü yetmezdi. Çok kanlı çatışmalar kaçınılmazdı. Doksanlı yıllarla birlikte yaşanan kanlı dağılma sürecinin gerçek sebebi, Sırp ve diğer bazı ulusların bu çarpık yayılmacı anlayışlarında gizlidir.
2020 eylülünde, dönemin ABD Cumhurbaşkanı Donald TRUMP’ın beyaz sarayda Kosova ve Sırbistan yetkililerine bir oldu-bitti ile imzalattığı Washington Anlaşması da, ne yazık ki olumlu hiç bir sonuç vermemiş, Trump’ın seçim şovundan ibaret kalmıştır. ABD’nin global gücünü kullanarak yaptığı baskılar olmasa, taraflara o anlaşmanın altına kimse imza attıramazdı.
DAYTON ANLAŞMASI İLE İŞLENEN HATA KOSOVA KRİZİ İLE DEVAM ETTİ
1992-1995 Yılları arasında Bosna’nın uğradığı saldırı ve devamında süren kanlı çatışmalar, DAYTON ANLAŞMASI ile sona erdirildi. Bu anlaşmanın tek iyi tarafı akan kanı durdurması olmuştur. 1992 yılında yapılan referandumun akabinde Bosna, Belgrad’da eski Yugoslavya ordusunun tezgahladığı, içerden bir saldırıya uğradı ve insani, maddi büyük kayıplar verdi. Şehirler harabeye döndü. Çok ağır şartlara rağmen, Bosna-Hersek devlet üst yönetimi yılmadı, bir taraftan savunma savaşı yaparken, aynı anda diplomatik alanda kıyasıya bir mücadele verilmiş ve komşu ülkeler gibi bağımsızlık kazanılmıştır. Eşit vatandaşlık esasına dayanan üniter bir anayasa ile bağımsızlığını kazanmış olan Bosna’nın meşru’ anayasası, Dayton’da Bosnalıların iradesine aykırı olarak kökten değiştirildi. Silahlı saldırıdan sonra Bosna’nın anayasası da saldırganların gayrımeşru istekleri doğrultusunda çiğnendi ve Bosna resmen olmasa da, fiilen ikiye bölündü. Birkaç yıl sonra soykırım suçundan müebbet hapse mahküm olacak savaş suçluları, devlet içinde devlet yetkisi ile adeta mükafatlandırıldı.
Dayton’da dayatılan anayasa ile Bosna-Hersek devleti, işlemesi çok zor bir idari yapıya mahküm edilmiştir. Bu hantal burokratik idari yapı ile Bosna, komşu ülkeler Slovenya ve Hırvatistan’dan oldukça geri kalmış ve geçen çeyrek asır boyunca, AB ve NATO’ ya entegre olma yolunda, oldukça geri kalmıştır. Karadağ ve Makedonya bile NATO üyesi olurken Bosna, Sırp yönetiminin engellemesi yüzünden Bosna hala bekliyor.
SOYKIRIM ÜZERİNE KURULAN BİR YAPI MEŞRU OLABİLİR Mİ ?
2000 li yıllarla birlikte BM Güvenlik Konseyinin iradesi ile kurulan, Yugoslavya’da işlenen savaş suçlarını yargılamakla görevli LAHEY SAVAŞ SUÇLARI MAHKEMESİ, (ICTY) aldığı çok sayıda kararla Bosna Sırp üst yönetimini soykırım suçu işlemekten mahküm etti. Ayrıca Bosna-Hersek devletinin LAHEY ADALET DİVANI nezdinde Sırbistan aleyhine açtığı soykırım davası da SREBRENİCA’DA SOYKIRIM yaşandığına dair hüküm ile sonuçlandı. Gerek Lahey Adalet Divanının, gerek İCTY’nin verdiği tarihi kararlar, Bosna’daki Sırp yönetimini her yönüyle gayrımeşru bir konuma düşürmüştür. Yüzbinlerce ölünün kanı üzerine kurulan Bosna Sırp yönetiminin feshi hukuki bir zaruret halini almış bulunuyor. Bosna anayasasının eşit vatandaşlık esasına dayanan üniter yapısının geri verilmesi, bölge barış ve istikrarı açısından her geçen gün daha fazla önem kazanmaktadır. Bu anayasa değişiminin önündeki en büyük engel komşu ülkelerin topraklarında hak iddia eden Belgrad’ın uydusu gibi hareket eden, içerdeki Sırp yönetimidir. Belgrad’ın desteği olmasa Bosna Sırp yönetimi ayakta kalamaz.
BOSNA-HERSEK ANAYASASI VE YÜKSEK TEMSİLCİLİK ( OHR, Ofice of Hıgh Representative )
KURUMUNUN TARTIŞILAN KONUMU
Dayton anlaşmasının garantörü ve arkasındaki siyasi irade, BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ve onun adına karar verme yetkisini kullanan Güvenlik Konseyidir. Güvenlik Konseyi ise, 15 devletin temsilcilerinden oluşan Barış Uygulama konseyini görevlendirmiştir. Bu konsey Dayton anlaşma maddelerinin yürütme ve denetlemesinde tam yetkili kılınmıştır. P.İ.C. (Peace İmplentation Conseil ) adı ile 15 devletin temsil edildiği bu kurulda BM Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesinin yanında, Almanya İtalya ve Türkiye gibi önemli ülkeler yer almaktadır. Türkiye hem kendini hem de İslam İşbirliği teşkilatını temsil etmektedir. P.İ.C. her altı ayda bir toplanmakta ve BM Güvenlik Konseyine Bosna’daki gelişmeler hakkında rapor vermektedir. Rapor OHR‘in başındaki yüksek temsilci tarafından kaleme alınmaktadır. Yüksek temsilcinin seçimi ise P.İ.C.’nin teklifi, Güvenlik Konseyinin tasdiki ile gerçekleşmektedir. Yüksek temsilcinin, biri Avrupa’lı, biri Amerika’lı iki yardımcısı bulunmaktadır. Türkiye ve İslam dünyasının OHR içinde temsili şimdiye kadar bilemediğimiz sebeplerden, gündeme gelmemiştir. 2021 yılının ağustos ayında 12 yıldan beri Yüksek Temsilcilik görevini yürüten Avusturya’lı diplomat Valentin İNZKO yerine, Almanya başbakanı A. Merkel’le uzun yıllar birlikte bakan olarak çalışmış CHRİSTİAN SCHMİDT atanmıştır. Yüksek temsilcinin yasama, yürütme, hatta yargı alanında bile çok geniş (atama, azletme ) yetkileri vardır. Ancak, Valentin İnzko görev süresi boyunca bu yetkilerini hiç kullanmadı.
Bosna’nın üçlü Cumhurbaşkanlığı konseyinde Sırp temsilci Milorad Dodik kendinden önceki yetkililer gibi Bosna devletini işlemez hale getiren hamleler yapma geleneğini devam ettiriyor. 2020 yılında Rusya Dışişleri bakanı S. Lavrov’un Bosna ziyaretini bilhassa zikretmek isterim. Bakan Sergey Lavrov, Sırp temsilci M. Dodik’i muhatap aldığı görüşmede, Bosna bayrağının ısrarla yer almaması gibi skandala sebep olarak, ciddi protestolara hedef oldu. Bu yüzden Bosna Cumhurbaşkanlığının Boşnak üyesi Dzaferoviç ve Hırvat üye Komşiç, Sergey Lavrov ile Bosna bayrağın bulundurulmamasını gerekçe göstererek, görüşmeyi boykot ettiler. Dodik-Lavrov Buluşması sonrasında yapılan basın toplantısında Dodik ve Lavrov Dayton anayasasının değiştirilmesine karşı olduklarını bir kere daha ilan ettiler.
Dodik’in yaptığı engellemelerin en tipik örneklerinden biri, Bosna’nın NATO üyeliği konusunda yaşananlardır. 3 yıldan beri Bosna-Hersek’in NATO’ya girişi Milorad Dodik’in engellemesi sebebiyle gerçekleşememektedir. Yüksek temsilcinin en önemli görevi devleti işlemez hale getiren kararları yürürlükten kaldırarak, duran devlet çarklarını işler hale getirmektir. Ancak V. İnzko 12 yıllık görev süresi boyunca bu yetkisini bir kere bile kullanmayarak ayrılıkçı Sırp yetkililere cesaret vermiştir. Özellikle NATO konusundaki engellemeler yüksek temsilcinin bir kararnamesi ile hükümsüz hale getirilebilirdi. Yüksek temsilcinin bu konuda yoğun bir desteğe sahip olduğu, halde niye pasif kaldığını anlamak mümkün değildir.Bosna Sırp yönetimi Dayton ile gelen yüksek temsilcilik kurumunun artık gereksiz olduğunu ve ofisin kapatılmasının zamanı geldiğini ısrarla ifade etmektedir. Ancak çoğunluğu Boşnaklardan oluşan vatansever çevreler Yüksek temsilcilik kurumunun ( O.H. R.) devamından yanadır.
Bosna Sırp yöneticilerinin aykırı bir çok söyleminin yanında en tehlikelilerden biri de, SREBRENİCA SOYKIRIMINI inkar ve bu suçu işlemekten mahküm olanları kahramanlaştırmalarıdır. 12 Yıllık görev süresinin son günlerinde Yüksek Temsilci Valentin İNZKO yetkisini kullanarak Srebrenica Soykırımının inkarını suç sayan bir kanunu yürürlüğe koyarak, bölge barışı adına geç de olsa son derece değerli bir adım attı. Valentin İnzko bu kararla büyük takdir topladı.
IRKCI SIRP LİDER DÜNYAYA MEYDAN OKUYOR, BM VE AB HALA SUSKUN!.. NEDEN ACABA ?
Hem BM hem AB hem de Bosna’daki önemli çoğunluk, soykırımı inkarını suç sayan bu kanunu memnuniyetle karşılarken, Bosna Sırp Yönetiminin Banja Luka’daki parlamentosu, Milorad Dodik’in teklifi üzerine acilen aldığı bir kararla bu kanunu tanımadığını ve uygulamayacağını ilan etti. Bu tavır kendileri ile aynı düşünmeyen herkese meydan okuma manası taşımaktadır. Devamında yeni yüksek temsilci C. Schmidt’in gayrımeşru olduğunu ve kendisini muhatap almayacağını ilave etti. Valentin İnzko’dan devralan Christian Schmidt’in ve onu atayanların (P.İ.C.) M. Dodik’e hala hiçbir cevap vermemesi, Bosna’daki vatanseverleri ciddi anlamda düşündürüyor.
Bosna’nın topraklarındaki bu gerginliğin benzeri Karadağ’ın içinde de yaşanıyor. Karadağ’da bir yıldan beri görev başında olan Belgrad yanlısı hukümet, Bosna ve Kosova’nın yanında bağımsız Karadağ devletini de Sırbistan’ın bir vilayetine dönüştürecek adımlar atmaya devam ediyor. Şimdi BM ve AB’nin Belgrad kaynaklı bu sinsi hamlelere verilecek cevabı merakla bekleniyor. Bosna, Kosova ve Karadağ’ın bağımsızlığına güçlü bir destek gecikmeden verilmelidir. Söz konusu üç bağımsız ülkeye destek verilmemesi, uluslar arası camianın otoritesinin ve etkisinin varlığı sorgulanacaktır. Neticede etnik gerginliklerden nemalanan ayrılıkçı-bölücü ırkçı politikacılara cesaret verecek bu suskunluk bölgede çatışma için bahane arayan savaş baronlarına alan açacaktır.
Bosna geçen çeyrek asır boyunca ilan ettiği bağımsızlığı güçlendirmek adına önemli ilerlemeler sağladı. Daha önce birbirleri ile çatışan ülkedeki silahlı güçler, savunma bakanlığı nezdinde tek bir orduya dönüştürüldü. Tek para birimi yerleşti, trafikteki vasıtalara ait tek plaka kullanımı yaygınlaştı. Sırada soykırım mahkümlarının tehditlerine aldırmadan, yasadışı konuma düşmüş olan Sırp yönetiminin fesh edilerek kullandığı cumhuriyet teriminin Bosna devletine iade edilmesi, ve ülkenin üniter AB kriterlerine uygun bir hukuk devleti yapısına kavuşması vardır.
TÜRKİYE VE BALKANLAR
Doksanlı yılların başından beri Türkiye; tüm dünya ile birlikte Bosna, Kosova ve Karadağ’ın bağımsızlığından yana bir politikayı desteklediği herkesin malumudur. Bu politikada şu ana kadar her hangi bir değişiklik söz konusu olmamıştır.Adı geçen ülkelerin bağımsızlığı yanında Türkiye Balkanlarda azınlık olarak yaşayan sayıları milyonla ifade edilen Türk ve Müslüman toplumların temel insan haklarının korunması üzerine dikkate değer çalışmalar yapıyor. TİKA, Yunus Emre Enstitüsü ve Yurt dışı Türkler gibi kurumlar eliyle sahada önemli yatırımlar yapmaktadır. Belgrad-Saraybosna arasındaki otoyol inşaatı Türkiye’nin öncülüğünde yürüyor. Bu proje ile Türkiye bölge barışına ne kadar önem verdiğini ispat ediyor. Belgrad’ın Rusya ve Çin’e alan açan adımlarına aldırmadan, Türkiye, Sırbistan’la iyi ilişkiler kurma konusunda ısrar ediyor. İki ülke arasında her yıl artan ticaret hacmi bu politikaların bir sonucudur. Bu iyi ilişkilerin en iyi meyvelerinden birisi de Türkiye’nin Yeni Pazar’da eylül ayının başında açılışını yaptığı T.C.başkonsolosluğudur. Yeni Pazar’da diplomatik temsilcilik açan ilk ülke Türkiye olmuştur. Başkonsolosluk açılışını, Türkiye’nin Sancak’ta yaşayan Boşnak milletine verdiği önemin bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Türkiye’den sonra Bosna-Hersek de, konsolosluk açacağını ilan etmesi Sancak’ta yaşayan Boşnak milleti için ayrı bir sevinç kaynağı oldu.
20 eylül 2021 DAVUT NURİLER
www.davuıtnuriler.com
Son Yorumlar