Davut Nuriler Web Sitesi

             ÖLÜMÜNDEN   40    YIL  SONRA  TİTO  VE  BOŞNAKLAR

4 Mayıs 2020 de ölümünün 40. Yılını idrak ettiğimiz  Yosip Broz TİTO,  yirminci asır tarihinin en önemli siyasi şahsiyetlerinden biridir.  Siyasal tarihçilerin hakkında farklı görüşler belirttiği Tito’yu, övme ve yerme gayretlerine girmeden eski Yugoslavya’nın eski bir vatandaşının bakışı açısından değerlendirmeye çalışacağım. 90’lı yıllarda balkan coğrafyasında, yıllarca dünyanın gündeminde kalan, kanlı dağılma sürecindeki olaylar ile, Tito ve mirası ve iz bırakmış bazı olaylar hakkında görüşlerimi paylaşmak istiyorum. 1951 yılında Tito Yugoslavya’sının bir vatandaşı olarak Sancak Yeni Pazar’da, Partizan bir babanın oğlu olarak dünyaya geldim. 1958’de eski Yugoslavya’dan Türkiye’ye, zoraki göçe tabi tutulan yüz binlerden birisi olarak,  eski Yugoslavya devleti hakkında görüş ve düşüncelerimi ifade ederek tarihe bir not düşmek istiyorum. 1955-1970 yılları Yugoslavya’dan Türkiye istikametine yönelmiş zoraki göç olayları konusundaki literatür boşluğuna dikkat çekmek istiyorum. Bu zoraki göçün, o günlerden bugüne hala niye sıradan bir olay olarak algılandığını anlamak mümkün değildir.  Üzerinden yarım asır geçtiği halde, Makedonya , Kosova ve  Sancak’tan sürülen yüz binlerin kitlesel  insan hakları problemi olan bu talihsiz olayların  niye hiç sorgulanmadığını dikkatlerinize sunmak istiyorum.

                                ÖLÜMÜNDEN   40  YIL  SONRA  TİTO’NUN  MİRASI

Ölümünden kırk yıl sonra Tito’nun Yugoslavya’sına bir göz attığımızda yedi parçaya bölünmüş ekonomik ve siyasi problemlerini çözememiş, genç nüfusunu AB ye kaptırmış, birbirleri ile kavgadan medet uman küçük devletlerle karşı karşıyayız. Dünyanın süper güçleri, eskiden olduğu gibi, bu küçük devletleri etnik ve dini bahaneleri kullanarak, birbirleri ile mücadele ettirmeye devam ediyor.  Ancak geçen son birkaç yıl içinde,  NATO’nun Karadağ ve Makedonya’yı bünyesine katması ile Batı karşıtı güçlerin  (Rusya, Çin vs. ) etkisinin giderek azaldığı söylenebilir. Ancak balkanlarda hiçbir şey sürpriz değildir. AB ile 5 yıldan beri tam üyelik müzakereleri yapan Sırbistan’ın Rusya ile tarihten kaynaklanan  derin ilişkiler içinde olduğu herkesin malumudur. Korona salgını ile Sırbistan;  Çin ile Rusya’ayla olduğu gibi, yakın  ilişki kurmaya çalışıyor.

Tito isminin dünyada duyulması 1943 yılı ile başlar. Nazi işgaline karşı partizanları ile gerilla    mücadelesi veren Tito,  Mussolini rejiminin devrilmesinden sonra, güneyde oluşan otorite boşluğu sebebi ile hareket alanı kazanır ve  sesini daha fazla duyurmaya başlar. Churchill ile doğrudan  işbirliğine geçen  TİTO artık uluslararası  bir siyasi figürdür. İngiltere ile başlayan bu işbirliği bundan sonra, kesintisiz bir şekilde devam edecektir.  O yıllarda farklı oluşumlar altında çarpışan tüm antifaşist güçleri, PARTİZAN adı altında tek bir askeri güç haline getirip  birleştirmesi onun en büyük başarısıdır. Bunun için sosyalist söylemlerle birlikte  kullandığı slogan BİRLİK KARDEŞLİK adını taşır. Partizanlar Silahlı mücadelenin sürdüğü ikinci dünya savaşı şartlarında bile,  propagandayı  paralel bir şekilde yürütmüşlerdir.

 TİTO’nun; NAZİ işgaline, farklı bölgesel ırkçı söylem kullanan monarşi yanlısı  çetelere karşı, kaos yıllarındaki bu başarısı, onu, hayatının sonuna kadar, Yugoslavya’da iktidarın  karizmatik tek  sahibi yapmıştır.   Uluslar arası diplomasi eliyle, batıdan aldığı destekle meşruiyet kazanan TİTO liderliğindeki antifaşist hareket, Bosna’daki Boşnakları yanına çekerek, askeri ve siyasi bir güç kazanır. Daha doğru bir ifade ile; 1990 a kadar varlığını sürdürecek Sosyalist Federal Yugoslavya devletinin oluşumu,  üç etnik yapıdan ( BOŞNAK, Sırp, Hırvat ) oluşan Bosna-Hersek federal Sosyalist cumhuriyetinin ( AVNOJ ) ilanı ile başlar. Üç uluslu Bosna devletinin varlığı ile çok uluslu sosyalist Yugoslavya’nın yolu açılmıştır. O yıllarda Boşnak ismi kullanılmasa da Müslümanlar Bosna-Hersek Sosyalist Federal cumhuriyetinin en fazla nüfusa sahip kurucu milletidir. Ancak sayısal gücüne rağmen, siyasal teşkilatlanması eksik liderini kaybetmiş olan Boşnaklar, Belgrad’dan gelen baskılara boyun eğmek zorunda kalmışlar milli kimliklerini bile koruyamamışlardır. Müslüman adı altında kimliklerini ancak 1971 yılında kabul ettirebilmişleridir. Tito Boşnak milletinin kimliğinin inkarına sessiz kalmış, ancak Yugoslavya içindeki federal Bosna-Hersek devletini diğer federal cumhuriyetlere özellikle Sırbistan’ın saldırılarına karşı savunmuştur.  Saraybosna’yı Zagreb ve Belgrad’ın baskılarına karşı kollamış yalnız bırakmamıştır.

 Tito içerde kontrolü sağladıktan sonra, bu başarı ile yetinmemiş soğuk savaş şartlarından istifade ederek Hindistan Başbakanı Nehru ve Mısır başkanı Cemal Abdünnaser ile birlikte BAĞLANTISIZLAR HAREKETİ adı altında evrensel bir oluşumun liderliğini ölümüne kadar yapmıştır. Bağlantısız ülkeler toplantılarında yaptığı konuşmalarda NATO ve Varşova bloklarının silahlanma yarışını tenkit etmiş, onları, dünya barışını tehlikeye atmak ve sömürgecilikle suçlamış, ve o yıllarda, bağımsızlık ve özgürlük için mücadele eden başta Filistin olmak üzere, bazı halklara açıktan destek vermiştir. Zamanla bağlantısızlar hareketine Müslüman ülkelerle birlikte  katılan ülkelerin sayısı 100 ü bulmuştu.  Bu söylemleri ile TİTO, dünyadada önemli bir popülarite kazandı. Özellikle ABD’de insan hakları mücadelesi veren siyahlar olmak üzere geniş bir aydın çevrenin sempatisini kazandı.  İçerde ise, başta Boşnaklar olmak Yugoslavya’da yaşayan tüm Müslümanların, Hırvat ve Sırp ırkçılığının potansiyel tehdidi altındaki Müslüman Yugoslavya vatandaşlarının, tek hamisi konumunu daha da güçlendirdi. Bugün dahi Bosna’daki Boşnak milletinin kolektif hafızasında TİTO sevgisinin sebebinin bu olduğunu düşünüyorum. Eski Yugoslavya coğrafyasının tamamında TİTO’nun adı her yerden silindi. Sadece Saraybosna’daki  ana caddede TİTO’nun ismi  hala silinmemiş,  resmen muhafaza  edilmektedir.

   SAVAŞIN DA  BARIŞIN DA   DAİMİ   KURBANI BOŞNAKLAR

Ancak 2. Dünya savaşı bitiminde, Yugoslavya devletinin yeniden yapılanması gündeme gelince TİTO Stalin’e yakınlığı ve yıllar süren sosyalist mücadelesi sebebiyle devleti Komünist bir yapıya kavuşturmuştur. Gelen yeni rejimle, Yugoslavya nüfusunun en az üçte birini oluşturan Müslüman milletleri önce devlet yapılanmasında temsil edilmedi, yok sayıldı, sonra da şiddetli baskı ve zulumlere maruz bırakıldı. Faili meçhullere ve  Uydurma mahkeme kararları  kurban edildiler.  Saraybosna’da  Mladi Muslimani Üsküp’te Yücel adı ile mütevazi bir dernek çatısı altında buluşan aydınlar, en temel insan haklarını savunmaktan başka hiçbir suçu(?!) olmayan  Müslüman Türkler, Boşnaklar Arnavutlar idam edildiler, hapsedildiler, Şanslı sayabileceğimiz  bir kısmı, hayatlarını kurtarmak için Anadolu’ya ve Avrupa’ya kaçmak zorunda kaldılar. Bosna’daki federal hükümette bakan yardımcısı mevkiinde iken  kaçmak zorunda kalan Adil Zulfikarpaşiç,  bunların en meşhurudur.

 Özellikle 1945 lerden sonra işlenen kitlesel zulumlerin Tito’nun en yakınındaki dört kişiden  biri olan Sırp Aleksander Rankoviç tarafından planlanıp icra edildiğini biliyoruz. Bu zulümler önlenebilir miydi ?  YKP politbürosunda Tito’nun bu baskılar konusundaki tavrının ne olduğunu  bilmiyoruz.  Bu soruların cevabını belki de hiç alamayacağız.  Ancak Yugoslavya’da en fazla zulme uğrayan kitlelerin Müslüman olduğu gerçeği tüm çıplaklığı ile önümüzde duruyor.  Müslümanların yanında siyasi muhaliflerin de Çıplak ada ( GOLİ OTOK ) ismi ile özdeşleşmiş acı  hikayeleri hala unutulmuş değil, dilden dile dolaşmaya devam ediyor. 1968 yılına kadar Sosyalist Yugoslavya’nın insan hakları karnesi çok kötü olup  olumlu bir not bulmak mümkün değildir.

                          BRİONİ  KARARLARI   ÖZYÖNETİM  PİYASA  SOSYALİZMİ

Aşırı merkeziyetçi tek parti rejiminin baskıcı bir çok uygulaması sebebi  ile şikayetler hem içerden hem dışarıdan giderek artıyordu.  Devletin dış imajına zarar veren bu şikayetler TİTO tarafından dikkatle takip ediliyordu. Bu amaçla uzun bir hazırlık devresinden sonra TİTO, 1968 yılının sıcak bir yaz gününde, Yugoslavya  Komünistler Birliğini  ( SKJ ) Adriyatik’teki meşhur BRİONİ adasında topladı. Uzun bir zamandır iç güvenlik ve istihbarat işlerini tekelinde tutan Sırp başbakan yardımcısı A. Rankoviç Tito’yu dinlerken suçüstü yakalanması sebebiyle,  tüm yetkileri elinden alınarak azledildi.  Bu vesile ile devletin kadroları baştan aşağı değiştirildi. Bu köklü harekata, en fazla  Belgrad’da itiraz edildi.  İleride S. Miloşeviç’e yakın duracak  bazı çevrelerden muhalif sesler yükseldi. Hatta Belgrad’da üniversite çevrelerinde boykot gibi bazı kıpırdanmalar başladı ise de Tito bu çatlak sesleri karizması sayesinde anında tesirsiz hale getirdi. Aslında, 90 lı yıllardaki yaşanacak kanlı dağılmanın tüm hazırlıkları, daha Brioni kararları ilan edilir edilmez Belgrad’ın kapalı kapıları arkasında başlamıştı.  Belgrad  yani kendilerini Yugoslavya’nın sahipleri gören Sırplar, bu kararları kendilerine karşı yapılmış bir darbe olarak algıladı,  ve bu algı hala değişmiş değil.

Brioni kararları Sosyalist Yugoslavya tarihinde bir dönüm noktası oldu. Aşırı merkeziyetçi yapının yerine federal cumhuriyetlere geniş yetkiler tanıyan köklü anayasa değişiklikleri peşpeşe yapıldı. Kosova ve Voyvodina’ya en geniş manada özerklik veren anayasa değişikliği de bu vesile ile gerçekleşerek uygulamaya kondu. Belgrad iki bölgeye verilen bu özerkliğe şiddetle karşı çıktı.

 Nüfus sayımında  Boşnaklara; M harfi kullanılarak,  etnisitelerini MÜSLÜMAN kelimesi  ifade etmelerinin mümkün kılınması bu değişiklikle gerçekleşmiştir. Boşnakları TİTO’ya, ömür boyu minnettar  kılan  gelişme   bu şekilde gerçekleşmiş   oluyordu.

Boşnaklar açısından çok önemli bir değişiklik de Mostar’lı siyasetçi devlet adamı Cemal BİYEDİÇ’İN Yugoslavya hukümetinde  başbakanlık  görevine getirilmesi  olmuştur. Tito bu hamlesi ile, Sırp ve Hırvat milliyetçilerine siz olmasanız da ben ülkeyi idare ederim mesajı vermiştir. 1977 yılında şüpheli bir uçak kazasında hayatını kaybedinceye kadar Cemal Biyediç, Tito’dan sonra devletin en üst makamında kalmayı başarmış tek Boşnak kişidir. Özellikle Bağlantısızlar hareketindeki Müslüman Arap dünyası ile Yugoslavya’nın ekonomik ilişkileri Cemal Biyediç eliyle zirve yapmıştır. Ortadoğu Arap dünyasındaki milyar dolarlık alt yapı projeleri Yugoslavya’lı firmalar eliyle yürütülmüştür.

TİTO   dünyada hüküm süren   barış ortamı sayesinde,  ülkesindeki refahı ve  nüfus artımış, ekonomik ve teknolojik ilerleme  sağlanmıştır. Bu yıllarda sağlanan refah artışı sonucunda 1984 yılında dünya kış olimpiyatları SARAYBOSNA’da yapılmıştır. 1984 yılının şubat ayında dünya turizminin kalbi Saraybosna’da atmıştır.

Bu yazının sonuna yaklaşırken TİTO ve Yugoslavya hakkında en çok tartışılan önemli gördüğümüz olayları kronolojik bir şekilde arz etmeye çalıştım. Olaylara bir Boşnak gözü ile bakmaya çalıştım. Yukarıdaki bir çok paragrafta  Tito ve Yugoslavya hakkında genelde olumlu ifadelerin yer aldığını gözleyebiliriz.  Bu olumlu ifadelerin yanında Yugoslavya hakkında yapılacak en önemli eleştiri muhalif hiçbir düşüncenin yazılıp söylenmesine yasak koyan tek parti rejimi olmasıdır. İnsan hak ve hürriyetlerine konan hiçbir yasak kalıcı ve sürdürülebilir olamaz. Mutlaka bir yerde sona ermek zorundadır.  Ancak eski Yugoslavya’da uygulanan yasaklar muhalif sesleri sustururken saldırgan ve azgın milliyetçi eğilimleri de kontrol ettiği için tahammül edilebilir yasaklar olarak görülmüştür.

05 MAYIS 2020