Davut Nuriler Web Sitesi

AVRUPA BARIŞI BALKANLARDAN DÜNYA BARIŞI KUDÜSTEN GEÇER

İnsanlık tarihine kanlı çatışma, dramatik soykırım ve utanç verici olaylarla anılacak bir yılı geride bıraktık. 2023 yılı, dünya barışının ciddi tehdit altına girdiği, temel insani değerlerinin, haysiyet ve şerefinin ayaklar altına alındığı uğursuz bir yıl olarak tarihe geçti. Avrupa’da yükselişe geçen ırkçı eğilimler, yabancı düşmanlığı, Ukrayna coğrafyasında devam eden kanlı çatışmalar sadece bölgemizi değil, başta ekonomi olmak üzere, günlük hayatımızı, olumsuz etkilemeye devam ediyor. Ukrayna’da savaşa son verme çabaları sonuç vermeden, Filistin’de 75 yıldır artarak süren siyonist zulüm ve saldırılardaki korkunç artış, vicdanları kanatmaya devam ediyor.


2024 yılının başta ABD olmak üzere dünyanın bir çok ülkesinde, seçim yılı olması sebebiyle dünya barışını tehdit eden çatışma ve ihtilafların, yakın zamanda çözülebileceği konusunda iyimser olmak mümkün görünmüyor. 2023 yılının şüphesiz en olumlu olayı, Türkiye’de 21 yıldan beri süren istikrarın devamını sağlayan seçim sonuçlarıdır. Bu iyi gelişmenin yanında, Kahramanmaraş merkezli deprem asrın felaketi olarak anılarak hepimizi derinden sarstı.
İnsanlığın kanayan yarası Filistin’deki çatışmaların tüm bölgeyi etkisi altına alma ihtimali gittikçe artıyor. Önce Irak sonra da Suriye’yi parçalayan sömürgeci global güçler, Doğu Akdeniz’den sonra Kızıldeniz’i de savaş gemilerinin savaş provaları alanına dönüştürmüş durumda. Yemen’den sonra çatışmaya kimin dahil olacağı bilinmiyor.
Her fırsatta, İsrail karşıtı söylem hatta sözde tehditler savurmayı olağan ezber haline getirmiş olan İran’ın, İsrail yerine komşusu Pakistan’ı bombalaması izahı güç bir olay olarak önümüzde duruyor. İran’ın açıklananlar dışında yarı açık-gizli yayılmacı bir politik ajandasının varlığı kendini açık ediyor.


İSRAİL’İ KİM NASIL DURDURABİLİR

90’lı yıllarda eski Yugoslavya’da yaşananlar ile bugün Filistin coğrafyasında yaşananları kıyaslarsak nasıl sonuçlar çıkarabileceğimiz üzerine bazı değerlendirme ve yorumlar yapmak isterim. Çıkarabileceğimiz ilk sonuç 90’lı yıllarda BM ‘nin uygulamada yetersiz olsa da ana sözleşmesinde yazılı evrensel değerlere ve kendi kuruluş amacına uygun kararlar aldığıdır. O yıllarda ırkçı söylemleri ile tanınan Sırbistan ve lideri S. Miloşeviç’in yayılmacı saldırgan politikaları, dünya kamuoyu nezdinde mahkum edilmiş, hatta ambargolarla cezalandırılmıştır. Bu kararlar ile de yetinmeyen BM Güvenlik Konseyi, 22 Şubat 1993 tarihli 808 sayılı kararı ile, ICTY adı altında bir mahkemenin kurulmasını sağlamıştır. Hollanda’nın Lahey ( Den Haag ) şehrinde faaliyet gösterecek bu uluslararası mahkeme Yugoslavya coğrafyasında insanlığa karşı işlenen suçları ortaya çıkarmak ve yargılamak amacı ile kurulmuş özel bir mahkeme idi. Ancak Siyonist İsrail’in Filistin’de sürdürdüğü sürgün ve soykırımları araştırıp yargılamak bir kenara, bahsetmek haber yapmak bile bazı ülkelerde antisemitizm olarak muamele görmekte hatta baskılara maruz kalmaktadır. Son örnek Harvard rektörünün başına gelenlerdir. Özellikle sosyal medya platformlarında İsrail karşıtı söylemler sansür ve engellemelerle karşı karşıya kalmaktadır.


Eski Yugoslavya’da işlenen suçları yargılayan bu BM mahkemesi (ICTY) 2003 yılında bir Sırp askeri yetkiliye verdiği müebbet mahkumiyet kararı ile Srebrenica‘da Boşnakların soykırıma maruz kaldığını dünyaya duyurmuştu.
Bu mahkeme kararı 1995 yılında soykırıma göz yuman batılı egemenlere karşı kazanılmış bir hukuk zaferidir. Devamında 2007 yılında Uluslararası Adalet Divanı açıkladığı diğer bir karar ile Srebrenica da yaşanan kitlesel cinayetlerin soykırım olduğunu bir kere daha ilan ve teyit etmişti. Her ne kadar Sırbistan’ı doğrudan mahkum etmemiş olsa da bu kararın Boşnakların maruz kaldığı devlet destekli kitlesel cinayetlerin soykırım (genocide) olduğunun tescil edilmesi bakımından değerlidir.


GÜNEY AFRİKA’DAN ÖNCE MÜSLÜMAN NUFÜSA SAHİP HİÇ BİR DEVLETİN İSRAİL’i NİYE DAVA ETMEDİĞİ SORGULANMASI GEREKEN BİR KONUDUR. İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI VE ARAP BİRLİĞİ KENDİNİ SORGULAMALIDIR.
Güney Afrika Cumhuriyetinin Uluslararası Lahey Adalet Divan’ında Siyonist İsrail’e karşı açtığı soykırım davasının görüşüldüğü şu günlerde konuyu irdelemeye çalışacağım. Aslında eski Yugoslavya’da Boşnakların maruz kaldığı muamele ile Filistin halkının başına gelenler arasında benzerlik vardır. Tarih sahnesine çıktığı 1920’li yıllardan beri Yugoslavya’nın hakim milleti Sırpların işlediği suçlar ile Filistin halkının başına gelenler arasında büyük bir fark yoktur. En önemli fark İsrail’in başta ABD olmak üzere Batılı bir çok devletin sınırsız desteğine sahip olmasıdır. İnsan hakları başta olmak üzere Evrensel bütün değerlere aykırı olarak, soykırım suçu işleyen Siyonist İsrail, batıdan aldığı sınırsız destek sayesinde, etki alanını genişletmiş sadece yaşadığı bölgeyi değil, tüm dünya barışını tehdit etmektedir.
1995 yılında imzalanan Dayton anlaşması ile Bosna’da silahlar susmuş ancak Belgrad rejimi Kosova’da zulüm ve baskıya devam etmeye kalkınca dünyanın ve bazı batılı devletlerin tepkisi ile karşılaşmıştı. Devamında 1999 yılında saldırgan Sırbistan, NATO eliyle, 77 gün süren bir hava harekatı ile durduruldu. Miloşeviç asker ve polisini Kosova’dan çekmek zorunda kalarak yenilgiyi kabul etti. 75 yıldır Filistin’de Müslüman ve Hırıstiyan Araplara kan kusturan Siyonist İsrail’i durdurmak için dünya neyi bekliyor? Uluslararası hukukun saldırganları cezalandırmayı emreden maddeleri niye uygulanmıyor? Siyonist İsrail aylardır Gazze’ye adeta ölüm yağdırıyor. Kurulduğu 1945 yılından beri dünya barışı ve insan haklarını koruma iddiası ile ortaya çıkan Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi, ABD’nin vetoları sebebiyle sadece günümüzde değil 75 yıldır, İsrail söz konusu olduğunda üç maymunu oynamaya devam ediyor. BM’nin gösterdiği bu aciz tavır onun itibarını uluslar arası hukuki meşruiyet ve otoritesini yerle bir ediyor.


1999’da Sırbistan’ı durdurarak balkanlarda silahların susması dünyaya bir nefes aldırmıştı. BM ve NATO, Filistin’e ölüm yağdıran Siyonist İsrail’i durdurma konusunda aynı kararlı duruşu sergilemeli ve B. Netanyahu’yu durdurmalıdır. Bombalarla öldüremediği milyonlarca Gazzeli kadın ve çocukları aç bırakarak vahşice öldürmeye çalışan terörist B. Netanyahu mutlaka yargılanmalıdır.
Gazze’de ateşkes için dünya çapında yükselen insani talepler yok sayılmamalı, ABD, saldırgan Siyonist İsrail’e verdiği desteğe artık son vermelidir. Rusya-Ukrayna çatışması sonrasında gösterilen savaş karşıtı tavrın benzeri, İsrail söz konusu olduğunda gösterilmemiş olması dünya barışına vurulmuş büyük bir darbedir. İnsanoğlu 1914 ve 1939 da işlediği hataları asla bedelini unutmamalı. 1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki felaketi ile sona erebilen 2. Dünyan savaşına benzeyen çatışmaların başlaması, dünyayı toptan bir yok oluşa götürebilir. 1999 DA SLOBODAN MİLOŞEVİÇ’İ DURDURAN GLOBAL İRADE, AYNI CESARET VE KARARLILIĞI B. NETANYAHU’YA DA KARŞI DA GÖSTERMELİ, HATTA ONU DA MİLOŞEVİÇ GİBİ CEZAEVİNE ATARAK YARGILAMALIDIR.


25 OCAK 2024 DAVUT NURİLER