Bu yazı üzerinde çalışırken Sırbistan Cumhurbaşkanı Slobodan Miloşeviç’in bir videosuna rastladım. 1999 yılının mart ayında Sırp ordusu, Kosova’da, Srebrenica’dakine benzer bir soykırımla sonuçlanması muhtemel bir saldırı öncesi, NATO hava harekatı ile son anda durdurulmuştu. Maruz kaldığı hava harekatını ülkesine düşmanca bir saldırı olarak niteleyen Miloşeviç, NATO’ya karşı, Rusya ve Belorusya’dan yardım istemiş, ancak bu talebe Rusya’dan olumlu bir cevap gelmemişti.
Bugün Ukrayna- Rusya arasında bir savaşa dönüşen olaylarla 90 lı yıllarda, Yugoslavya’nın dağılma sürecinde yaşanan olaylar arasındaki benzerliklere işaret etmek istiyorum. Aslında bugün Ukrayna’da yaşananların Sovyetler Birliği dağılma sürecinin bir devamı olduğu söylenebilir.
24 şubat gecesi Putin ordusunu Ukrayna’yı işgale gönderirken, Ukrayna diye bir devletin olmadığını, oranın Rusya’nın bir parçası olduğundan bahsetmişti. Bu söylemlerin aynısının, doksanlı yıllarda Belgrad yönetimleri tarafından komşusu ülkeler için dile getirildiğini hatırlatmak isterim.
Batı merkezli global medya, Moskova’nın başlattığı bu askeri operasyonu, bağımsız bir devlete karşı yapılmış gayrı meşru bir işgal hareketi olduğunda ittifak halindedir. Rus ordusunun Ukrayna’ya girmesinden sonra, BM genel kurulu olağanüstü toplanmış, 141 üye devletin desteklediği oylarla, Moskova’nın yaptığı harekat, bağımsız bir devlete saldırı olarak kınanmıştır. Geçen bir aylık süre içinde ülkesini terk eden Ukrayna vatandaşlarının sayısı 3 milyonu aşmış bulunuyor. Saldırıların yanında ağır kış şartları sebebiyle yaşananlar, insani bir felakete dönüşmüş durumda. Dünya nefesini tutmuş devam eden barış görüşmelerinin ateşkes ile sonuçlanmasını bekliyor.
Afganistan, Irak ve Suriye’den sonra Ukrayna’da baş gösteren savaşlar, ABD’nin sürüklediği mevcut dünya düzeninin sürdürülemeyeceğine işaret ediyor. Sovyetlerin dağılması ile süper güç rolünü kaybeden Moskova Putin ile tekrar ayağa kalkmışetki alanlarını genişletmektedir. Ancak ABD ve Rusya’nın yanında yeni bir süper güç olduğunu ilan eden Çin, oluşmakta olan yeni dünya düzeninin baş aktörlerinden biri olduğunu dikte etmektedir. Avrupa Birliği ise askeri alandaki beceriksiz hali yüzünden ABD’nin uydusu konumundan kurtulamıyor.
RUSYA-UKRAYNA SAVAŞININ TARİHİ KÖKLERİ
Berlin duvarının yıkılmasından sonra Baltık’dan Karadeniz’e kadar uzayan coğrafyadaki bir çok ülke Sovyet hegemonyasından liberal demokratik dünyaya geçiş yaptı. Geçen otuz yılda bu ülkeler hem AB üyesi hem de NATO’ya dahil oldular. Söz konusu hiçbir ülkenin soğuk savaş zamanındaki gibi Moskova merkezli bir dünyaya geri dönme gibi bir gündemi hiç olmadı. Ukrayna batı dünyası ile entegre olmayan istisna tek örnek teşkil ediyor. Hakikatte dini ve kültürel bakımdan Ukrayna slav dünyasının bir parçasıdır. Ancak Moskova’nın otoriter idaresi ve tarihten gelen aşağıda bahsedeceğim bazı olaylar Ukrayna’yı Rusya’dan uzaklaştırıyor, liberal batı dünyası içinde yer almaya ikna etmiş görünüyor.
2014 yılında kitlesel protestolarla yaşanan rejim değişikliği ile Ukrayna liberal batı ile entegre olma yolunda geri dönüşü olmayan bir adım atmıştı. Son seçimlerinde başkan seçilen V. Zelenski’nin rakibi P.Poroşenko bile, elinde tüfekle Rus ordusuna karşı direneceğini açıklamış olması Ukrayna kamuoyundaki Rus düşmanlığının en çarpıcı göstergesidir.
KOMÜNİZM STALİN VE HOLODOMOR
Ukrayna, yüzbinlerce kilometre kare dümdüz ovalardan oluşan bir coğrafyadır. Bu sebeple makinalı tahıl ve ayçiçeği üretimi için dünyanın en verimli topraklarıdır. Her yıl Ukrayna’dan milyonlarca ton buğday ve ayçiçeği yağı dünyanın dört bir tarafına ihraç edilmektedir.
20’li yılların sonlarında Stalin idaresi altındaki Moskova yönetimi özel mülkiyete dayalı toprak idaresini tasfiye ederek, tarımsal üretimi kolhozlar eliyle yapmak için harekete geçti. Ukrayna’nın zengin toprak sahipleri, Komünizmin bu hamlesine karşı karşı çıktı. Yıllar süren bu mücadelede toprak sahipleri mülkiyetlerindeki arazileri kaybetmemek için ekim yapmamak suretiyle direnişe geçtiler. Moskova ile Ukrayna’lılar arasındaki bu mücadelenin beklenmeyen korkunç sonuçları oldu.
1932-33 yıllarında Ukrayna’da felaket derecesinde bir kıtlık yaşandı. Başlattığı devletleştirme hamlesinden geri adım atmayan Stalin vatandaşlarının açlıktan ölmesine rağmen vazgeçmedi. Bu felaketle bölgedeki her dört kişiden birinin açlıktan öldüğü tahmin ediliyor. Sovyetler Birliği İnsanlık tarihinine vatandaşlarını açlıktan öldüren bir devlet olarak kaydedilmiştir. HOLODOMOR adı ile geçen bu olay Ukrayna halkının kolektif hafızasında çok derin izler bırakmıştır. Ukrayna dilinde holodomor açlıktan ölme manasına gelen bir deyimdir. Stalin bu felaketin duyulup yayılmasını önlemek için özel tedbirler almış, yıllarca bölgeye giriş çıkışlar sınırlamaya tabi tutulmuştur. Bu felaketin dünyaya duyurulması işini, birinci dünya savaşı esnasında Ruslara esir düşerek Ukrayna’da yaşamaya devam eden Aleksander Wienerbergerdir. Wienerberger açlıktan ölenlere ait çektiği 20 fotoğrafla felaketi belgelemiştir.. Sovyetlerin dağılmasından sonra HOLODOMOR vak’ası bir soykırım olarak ilan ve mahküm edilmiştir. AB ve 30 a yakın ülke HOLODOMOR’u bir soykırım olarak tanımıştır.
BUDAPEŞTE ANLAŞMASI VE UKRAYNA- RUSYA SAVAŞININ BALKANLARA ETKİSİ
1989 da BERLİN duvarının yıkılması ile başlayan süreç, Sovyetler Birliğinin dağılması ile sonuçlandı. 1994 yılında BUDAPEŞTE’de süren müzakereler sonucunda, ABD ve Rusya’dan sonra, en fazla NÜKLEER silahı elinde tutan ülke olan Ukrayna’nın tüm bu silahları Moskova’ya teslimi üzerine anlaşmaya varıldı. Bu teslim Karşılığında Ukrayna, Sovyetler zamanında çizilmiş sınırlar içinde bağımsızlığını kazandı. Anlaşmaya imza atan ülkeler Rusya ABD İngiltere ve Fransa olmuş olup, adı geçen ülkeler Ukrayna’nın bağımsızlığına garantör olmuşlardır.
Ukrayna-Rusya savaşı ham petrol ve doğalgaz fiyatlarına ve tedarikine yaptığı etki ile tüm dünyayı derinden etkilemektedir. Yakınlığı sebebiyle savaşın balkanları etkilemesi kaçınılmazdır. Yazımın başında NATO hava harekatıınn hedefi olan Sırbistan’ın yardım için ilk başvurduğu ülkenin Rusya olduğundan bahsetmiştim. Sırbistan bölgedeki diğer tüm ülkeler olduğu gibi gaz tedariki bakımından Rusya’ya bağımlıdır. Bunun dışında Rusya Sırbistan’a Kosova konusunda BM Güvenlik Konseyinde destek vermektedir. Bu desteğin Sırbistan için önemi çok büyüktür. Bu sebeple ve benzeri sebeplerle Sırbistan, Ukrayna savaşı konusunda Rusya’ya ters düşmemek için ciddi bir çaba harcıyor. Batının ilan ettiği yaptırımlara uymayacağını açıklayan bölgedeki tek ülke Sırbistan’dır. Ayrıca Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı saldırıyı meşru sayan ve Rusya’ya destek anlamında miting düzenlenen Avrupa’daki tek başşehrin Belgrad olduğuna dikkat çekmek isterim.
3 nisanda genel seçimlerin yapılacağı Sırbistan’da parti mitinglerinde gerek AB aleyhine gerek Rusya aleyhine söylemlerden kaçınan partiler sebebiyle Sırbistan, tarihinin en sakin seçim kampanyası yaşamaktadır.
Balkanlarda çevresindeki tüm komşuları Bosna, Kosova, Hırvatistan ve Karadağ ile ihtilaf halindeki Sırbistan’ın bundan sonraki politikaları Rusya-Ukrayna savaşının sonuçları ile doğrudan ilişkilidir. Rusya eğer Ukrayna’da hedeflerine ulaşamaz ve Putin geri adım atmak zorunda kalırsa Sırbistan da Rusya’nın desteğini kaybedebilir. Avrupa Birliği ile yaptığı müzakereler, Bosna, Kosova ve Karadağ konusundaki yayılmacı politikalarında geri adım atmak zorunda kalabilir. Bekleyip göreceğiz.
21 Mart 2022 DAVUT NURİLER
Son Yorumlar