28-29 Aralık 2015 tarihinde T.C. Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun Sırbistana yaptığı resmi ziyaret yazımızın başlığını oluşturan konuyu bir kere daha gündeme getirdi. Balkanlarda Yunanistan-Bulgaristan ve Eski Yugoslavya’dan bağımsızlığını kazanmış ülkelerde yaşayan Türkler ve Boşnaklar uzun bir zamandır ciddi bir bölünme problemi içinde yaşamaktadırlar. Bu bölünmüşlük hali , söz konusu toplumların içinde yaşadıkları mevcut zorlukların daha da artması, temel bazı insan haklarını kullanamamaları sonucunu getirmektedir. Bu bölünmenin nasıl oluştuğu ve niye devam ettiği, bu problemin niçin çözülemediği, yeterince araştırılamadığından, anlaşılamamakta ve azınlık olarak zor şartlarda yaşayan bu soydaşlarımızı, suçlama kolaylığına gidiyoruz. Halbuki gerçek, işin iç yüzü, bu kadar basit değil. Bu kolaycı anlayış sebebiyle, (SIRP) çoğunluğun zulmü altında , işsizlik ve fakirlik içinde , yaşayan Sancak’taki soydaşlarımıza, farkında olmadan haksız bir itham, hatta bir zulüm de biz yapmış oluyoruz. Bosna-Hersek eski Reis- uleması, Mustafa Ceric’in sosyal medyada ortaya çıkan, Başbakan Ahmet Davutoğlu’na hitaben yazdığı açık mektup ise, Balkanlardaki azınlık soydaşlarımıza yardım etmek için samimi çabalar gösteren Türkiye’ye, ve onun iyi niyetli Başbakanına karşı yapılan, başka bir haksızlıktır.
Gerçeklerle bağdaşmayan bir takım varsayımlara dayanan bu mektubun , bazı yerlerinde ise, saygı sınırlarını zorlayan, hatta küstahlığa varan tavırlara da ne yazık ki rastlandığını, üzülerek ifade etmek zorundayım.
Başbakan Davutoğlu’nun,Belgrad’da, Kalemeydandaki Ali Paşa Türbesi , Yunus Emre Enstitüsü ve Sırbistan Parlamentosu gibi çok yoğun programı arasında ,mektupta adı geçen şahıs, sözde Belgrad müftüsü, M.Yusufspahiç’i kabul etmek diye bir protokol maddesi söz konusu değildi. Başbakanın Belgrad’daki Bayraklı camii ziyaretinde adı geçen zat, kalabalığın arasından, Başbakanın yanına yaklaşmış ve fotoğraf karesine girmiştir. Mektupta Başbakanın Kabulu diye bahsedilen konu , bundan ibarettir. Başbakanın Müslümanları temsilen adı geçen zatı muhatap alması ve onunla biraraya gelmesi diye bir şey , asla söz konusu olmadı. Mustafa Ceric’in Başbakanı suçlamasına sebep olan tek konu , bu adamı kabul edip muhatap alması olayı, tamamen, gerçek dışıdır. Yani Ceric mektubunda, Türkiye’yi ve Başbakanımızı suçlamak için hayali bir kabul olayı uydurmuştur. Ayrıca T.C. Başbakanına kiminle konuşacağını, dikte etmeye kalkmak , kimsenin haddi olmadığı gibi Ceriç’in asla değildir, olamaz. Kendisini, diyaspora başkanı olarak takdim eden Ceriç’in bu sıfatı nasıl kazandığı konusu ise, sorgulanması gereken diğer bir konudur. Bosna-Hersek’te 2014 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı Konseyi seçimlerine şahsi ikbali için aday olan bu zat, Boşnak seçmenin oylarını bölmüş ve ancak çok az oy aldığı için Bakir İzetbegoviç’in kazanmasını tehlikeye atamamıştır. Mektupta, Boşnak Milleti adına konuştuğu izlenimi ise gerçeklerle asla örtüşmemektedir. Aday olarak girdiği seçimlerde aldığı düşük oy oranı onun gerçekte Boşnak milletini temsil etmediğini net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Türkiye- Sırbistan, ilişkileri 2008 yılından bu tarafa, önemli ilerlemeler kaydetmiştir. İki ülke arasındaki ticaret hacmi, önceki dönemlere göre beş misli artmış olup, sadece Belgrad-İstanbul arasında , THY , hergün karşılıklı 2 adet uçak seferi yapmaktadır. TİKA Belgrad’da 2010 yılında ofis açmış , eğitim , sağlık , altyapı ve tarihi eserlerin onarımı üzerine milyonlarca Euro’luk hibe projeleri bitirmiş, ve halen de çok sayıda projenin yapımı devam etmektedir. Türkiye-Sırbistan arasındaki ilişkilerin artması ile Sancak’ta yaşayan soydaşlarımızın hayat şartlarının iyileşeceğini görmemiz ve Türkiye ile Sırbistan arasındaki ilişkilerin iyileşmesi için hepimizin el birlik çalışması gerekmektedir. Boşnak kökenli sivil toplum kuruluşları olarak bizim de yapacağımız şeylerin olduğunu burada zikretmek isterim.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN SREBRENİCA VE YENİPAZAR ZİYARETİ VE NEOOSMANİZM
2010 yılının temmuzunda zamanın başbakanı şimdiki Cumhurbaşkanımız R.T. Erdoğan 11 temmuz günü, önce Srebrenica’ya , Soykırım anma törenine, ertesi gün de, Yeni Pazar’a geçerek Sancak Boşnakları için çok önemli bir destek ziyareti gerçekleştirmişti. Bu seviyedeki bir ziyaret, Yeni ,Pazar tarihinde bir ilk idi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu ziyaret esnasında yaptığı konuşmada , Türkiye’nin Sancak Boşnak toplumu ile tam bir dayanışma içinde olduğunu, tüm dünyaya ilan etmiştir. Ancak Sırbistan devletinin bir bölümü Türkiye’le ilişkileri artırmak için çabalarken diğer bir kesim Türkiye’nin Boşnaklarla ve bölge ile ilgilenmesinden son derece rahatsızlık duyuyordu. Sırbistan’da Boşnakları sevmeyen ırkçı bir kesimin oldukça rahatsız olduğunu, Sırbistan basınında çıkan yayınlardan görülebileceğini, ifade etmeliyim. Hatta bu çevreler, Türkiye’nin Balkanlara yaptığı insani yardımı yayılmacılık ve Osmanlının geri dönüşü olarak çarpıttıklarını ve nefret dili kullandıklarını not edelim. Türkiye’nin insani yardımlarını yayılmacılık ve sömürgecilik olarak yorumlayan Sırbistan’ın en tanınmış Türkologu Prof. Dr. Darko Tanaskovic’in NEOOSMANİZAM adlı kitabını, burada dikkatlerinize arz etmek isterim. Bu kitap baştan sona gizli bir uslupla Türkiye düşmanlığı ile doludur.
SANCAK BOŞNAK TOPLUMU NASIL VE NİYE BÖLÜNDÜ?
Belgrad rejimi, Yugoslavya’nın kurulduğu 20. asrın başlarından bu tarafa, uzun yıllara dayanan, yönetim geleneğine sahiptir. Bu yönetim geleneğinin merkezinde, eski Yugoslavya’da yaşayan tüm milletlerin Sırp hegemonyası altında bulunduğuna dikkat çekmek istiyorum. Sırplar hem krallık Yugoslavya’sı döneminde, hem sosyalist dönemde, diğer milletlerin üzerinde ( Hırvatlar , Boşnaklar , Arnavutlar vs.) daima dominant olmuşlardır. Bu yıllarda Boşnaklar defalarca soykırımlara (ŞAHOVİÇİ,SREBRENİCA, VS…) maruz kalmışlardır. Sırpların bu hegemonyasından kurtulmak isteyen milletler 90 lı yıllarda (Slovenya, Hırvatistan , Kosova ) tek tek bağımsızlıklarını ilan ederek Yugoslavya birliğinden ayrılmışlardır. Bu da Yugoslavya’nın sonu olmuştur. Sırplarla birlikte yaşamak zorunda kalan tek millet ne yazık ki sadece Boşnaklardır. Sosyalist Yugoslavya döneminde yönetim altında tuttukları milletleri sürekli içeriden parçalama siyaseti güden Sırplar, bu alışkanlıklarını Boşnaklar üzerinde, halen devam ettirmektedir. Miloşeviç rejiminin, 2000 yılında devrilmesinden sonra, çok fazla şey değişmemiş, sadece en tepedeki Milosevic gitmiş, amma onun soykırım sabıkalısı, zulum makinası kadroları ve partisi, devlet içindeki yerlerini ve konumlarını, korumaya kesintisiz bir şekilde devam etmişler, hatta hala da devam etmektedirler. Yargı ve polis tamamen SPS ve SRS zihniyetindeki kadrolarının elindedir. Hükumetler değişmiş, fakat bu kadrolarda herhangi bir değişikliğin olmadığını görüyoruz. Osmanlı yönetiminin bölgeyi terketmesinden bu tarafa , Boşnakları millet kabul etmemekte ısrar eden Belgrad rejimleri, onların milli , dini ve kültürel haklarını kullanmalarını sürekli engellemişlerdir. Bu baskı ve zulumlerin uygulamasını ise, Boşnakların içinden devşirdikleri kuklalar eliyle yapmış ve halen de yapmaktadırlar. Boşnak ismi taşıyan bu tetikçileri, Boşnak toplumunu temsil eden makamlara getirmek suretiyle, devletin istihbarat dahil ,tüm imkanları onların emrine verilmektedir. Bu yolla Boşnak milleti birbiriyle sürekli çatışır bir konuma getirililmektedir. Belgrad rejimi ise kendini konunun dışında, hiç bir şeye karışmıyan masum göstermektedir. Medyada Boşnaklar birbirleri ile çatışıyor propagandası ile dünyayı hatta bizi bile kandırmaktadırlar. Türkiye’den gelen devlet yetkililerine ise Boşnakların temsilcisinin, bu kuklalar olduğu empoze edilmekte, Türkiye’nin ve Türkiye’den gelenlerin, onlarla işbirliği yapılması ve destek vermesi istenmektedir. Bu şekilde gerçek Boşnak vatanseverleri ile Boşnak dünyası ve gerçek Boşnak dostları arasında duvarlar örülmek istenmektedir. Bugün bile İstanbul’da yaşayan bir çok hemşehrimizin ağzından, Sancak’taki kavgadan bahsedildiğini duyarsınız. Gerçekte SANCAK’TA BOŞNAKLAR ARASINDA HER HANGİ BİR KAVGA YOKTUR, ÇATIŞMA GİBİ GÖRÜNEN OLAY; BOŞNAK İSMİ TAŞIYAN BELGRAD’IN EMRİNDEKİ KUKLALARLA, GERÇEK VATANSEVER BOŞNAKLAR ARASINDAKİ MÜCADELEDİR. Aramızda yaşayan pek çok kimsenin bu ayırımı yapmakta zorlandığını ve bir Türk atasözünde söylendiği gibi; at izi ile it izinin birbirine karıştırılmakta olduğunu görüyoruz. Böylece gerçek vatanseverlere onları sevenlerinilişkilerinin koptuğu gibi son derece yanlış ve tehlikeli bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Son on yıl içerisinde, Yeni Pazar’da faili meçhul ölümlü yaralanmalara kadar varan, bir sürü saldırının faillerinin yakalanmadığını ve bu yolla vatansever kardeşlerimizin çalışmalarının engellenmek istendiğini, hatta can emniyetlerinin tehlikeye atıldığını, dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bu pis işi yaptıklarını itiraf eden bir -iki tetikçinin şantaj ve tehditle susturulduğu Yeni Pazar’da sokaktaki vatandaşların konuştuğu bir konudur.
Sırbistan derin devleti; geliştirdiği bu metotlarla, Sancak’taki cami cemaatını ve sonra da Boşnak Azınlık konseyini, karpuz gibi ortasından ikiye bölmüştür. Bu şekilde ikiye bölünmüş Boşnak toplumu en temel insan haklarını kullanamaz duruma sürüklenmektedir. Bunun yanında, özellikle Müftülük çalışanları,ve cami cemaatları derin devletin istihbarat ajanları sokulmakta, Boşnaklar DAEŞ taraftarı olmaya zorlanmakta ve tüm Müslümanların DAEŞ mensubu olduğu propagandası pompalanmaktadır. Hatta Suriye gibi, DAEŞ’in hakim olduğu bölgelere gönüllüler gönderildiği bilinmektedir. Bu gelişmeler Sancak Boşnak toplumunun geleceği açısından büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
2013 yılında yapılan azınlık konseyi seçimlerini, vatansever taraf küçük bir farkla kazanmamış olsaydı yani Boşnak azınlık konseyi derin devletin elindeki gurubun eline geçseydi, 1990 yılından beri Sancakta Boşnakların elde ettiği kazanımların tamamı tehlikeye girecekti.
Vatansever kadronun Boşnak azınlık konseyini elinde tutması ve fedakarca çalışmaları sayesinde, bir asır sonra ilk defa, Boşnak kültürünü anlatan bir ders kitabı devlet okullarında okutulmaya başlandı. Esasen bu yazının esas konusunun Boşnakların bölünmüşlüğü değil; vatansever kadronun yönetimindeki Boşnak azınlık konseyinin Sancak’ta ilkokul üçüncü sınıfta okutmaya başardığı, Boşnak Kültürü ders kitabı (BOŞNAÇKA KULTURNA ÇİTANKA) olmalı idi. Kanaatimizce son yılların en önemli olayı ve gündemde olması gereken konunun bu olduğunu düşünüyorum. Okullarda okutulan bu ders kitabı çok uzun yorucu ve AB yetkililerinin de desteği sayesinde kazanılmış çok önemli bir başarıdır. Biz gündemimize basit menfaat-makam didişmesi yapan, din kisvesi altında din ticareti yapan, bezirganları alırsak yanlış yaparız diye düşünüyorum. Sancak’ta yüzlerce okula ve binlerce Boşnak öğrenciye ders kitabı okutma başarısı gösteren insanları konuşalım ve onların bu başarısını alkışlayalım. Vatansever kadroya yeterli destek verilmesi halinde Sancak’taki bölünmüşlüğün öneminin kalmayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Nitekim derin devletin emrindeki radikaller çetniklerle birleşmekten çekinömeyen kadro Yeni Pazar belediyesini eline geçirdiğinden, Yeni Pazar belediyesi iflas etmiş durumdadır.Tüm gelirler alacaklılar tarafından bloke edilmiş durumdadır. Belediye çalışanları eylül 2015 maaşlarını hala alamamışlardır. Belediyedeki tüm işler, açık açık rüşvetle yürümektedir. Vatansever kadroların belediyedeki işlerine son verilmekte hatta onları itibarsızlaştırma ve yıldırmak, belediyede işe girmek için en önemli bir meziyet haline gelmiştir.
Sancaklı Boşnak asıllı sivil toplum kuruluşları olarak bize düşen görev; vatansever kardeşlerimizin düştüğü bu zor durumu anlayarak gerçek vatanseverlerle birlikte hareket etmektir.
DAVUT NURİLER
Son Yorumlar