Beş asırdan fazla Balkanlarda hükümdar olan Osmanlı, birçok alanda olduğu gibi edebiyatta da zengin bir miras bırakmıştır. Osmanlı, Balkanları fethederken, idaresi ile birlikte, bölgeye İslam dinini, dilini, kültürünü ve alfabesini de getirmiştir. İslam’ın temel kitabı Kur’an ve devletin resmi belgelerini okuyabilmek amacıyla bölgedeki yerli halk Arap alfabesini de öğrenmek durumunda idi. İlk iki asırda bölgedeki münevverlerin önemli bir kısmı İstanbul’da eğitim görmüş olmaları sebebiyle, eserlerini, Arapça, Farsça ve Türkçe dillerinde vermişlerdir. Ancak 17. Asır ile beraber Güney Slav dillerinde Arap alfabesi ile Boşnakça, Sırpça, Hırvatça, Arnavutça dillerinde yavaş yavaş bir takım eserlerin ortaya çıkmaya başladığını görüyoruz. 1878 yılında Berlin Kongresi ile Avusturya-Macaristan idaresine bırakılan Bosna-Hersek’te bu edebiyat türünün yavaş yavaş geri plana düştüğünü görüyoruz. Ancak aynı yıllarda bu gelişmenin aksine, batıda, bu edebiyat türünün keşfedildiğini, eskiden görülmeyen bir ilgi duyulduğunu, hatta Alman edebiyat araştırmacısı, Otto BLAU’nun bir kitap yazdığını biliyoruz. (Bosnischtürkische Sprachdenkmaler Leipzig yıl: 1868). 1980 yılında Polonya’nın Krakow şehrinde ALHAMİYADO edebiyatı konulu bir sempozyum bile yapıldığını; Bosna’da yayınlanan günlük OSLOBODENJE gazetesinin 13 Ağustos 1980 tarihli sayısında yer aldığını not edelim.
Bosna Hersek’in Tuzla şehrinden Muhammed Hevai USKUFİ’nin, miladi 1631 tarihli manzum Türkçe – Boşnakça lügati (Makbuli Arifi- Potur Şahidi) ile ALHAMİYADO edebiyatı için yeni bir ufuk açılmıştır. Bundan sonra Alhamiyado türündeki eserlerin yaygınlaşmaya başladığına şahit oluyoruz. Evliya Çelebi seyahatnamesinde bu sözlükten övgü ile bahseder. Bu sözlük Avrupa çapında bir çok yenilikler ihtiva eder. Bir kere manzum olarak yazılmış ilk ve tek lügattir. Osmanlı ile bölgeye gelen birbirinden çok farklı dini, etnik, kültürel değerlerin bölgedekilerle kaynaşmasının tipik bir örneğidir. Uskufi’nin lügatinden ilginizi çekeceğini umduğum bazı örnekler vermek istiyorum.
BOG TANRI, YEDNO BİRDİR HEM YEDİNİ VAHDETİ
DUŞA CANDIR, ÇOVYEK ADAM, DİRLİĞİDİR ZİVOTİ
HEM AYAGA NOGA DERLER, DİZE DERLER KOLENO
PADİŞAHA CAR DERLER, CARİNADIR DEVLETİ
KUÇA EVDİR, ZENA AVRET, MUZ DERLER KOCAYA
DAHİ KURDA VUK DERLER, VUÇİNADIR HEYBETİ.
GÜMÜŞE SREBRO DERLER, ZLATO DE HEM ALTINA
GÜZELE LİPO DERLER, SANA BENZER: KAKO Tİ
Alhamiyado, İspanya kökenli bir kelimedir. Endülüs Devletinin yaşadığı zamanlarda, bölgedeki yerli halkların Arap alfabesiyle yazdığı eserlere genel olarak Alhamiyado dendiğini biliyoruz. Balkanlarda Türkçe olmayan dillerde (Boşnakça, Hırvatça, Sırpça, Arnavutça) Arap alfabesiyle yazılan eserlere de Alhamiyado denmiştir. Bu edebiyatta şiir, hikaye, ilahi, kaside, mevlut, vaaz, ve hutbe tarzında eserlere rastlanır. Osmanlı idaresinin bölgeden çekilmesi ile Alhamiyado edebiyatı önemini kaybetmiş ve unutulmaya terkedilmiştir.
Aradan geçen uzun yıllardan sonra ALHAMİYADO edebiyatının araştırılması ile ilgili ilk çalışma; Bosna’da Muhammed Hukoviç’in 1985 yılında Saraybosna Üniversitesi Felsefe fakültesinde yaptığı doktora tezidir. Bu tez bir yıl sonra Saraybosna’da kitap olarak yayınlanmıştır. (1986) Kitabın adı ALHAMİYADO EDEBİYATI VE USTALARI adını taşır. (ALHAMİYADO KNİZEVNOST İ NJEGOVİ STVARAOCİ) Bu kitabın 2008 yılında Hasan Kaimi edebiyat mükafatı kazandığını ifade edelim. Bu edebiyatı oluşturan eserler kütüphanelerde , sadece belli bir okuyucu kitlesine hitap eden bir türden ibaret değildir. Anadolu’da, İslam Peygamberi Hz. MUHAMMED’i (S. A. S.) saygı ile anma anlamına gelen ve belli kandil günlerinde mevlüt okuma geleneğinin, aynen Balkanlara da taşındığına dikkat çekmek isterim. Süleyman Çelebi’nin yazdığı mevlüd’ün manzum bir şekilde hem Boşnakçaya hem de Arnavutçaya çevrildiğini ve kutsal gecelerde dini bir ritüel havasında, evlerde, camilerde okunduğunu biliyoruz.
Muhammed Hukoviç’ten sonra Alhamiyado edebiyatının tanıtılması alanında yaşanan kısa bir aradan sonra Sırbistan Cumhuriyetindeki, Sancak bölgesinde, Yeni Pazar’da ciddi bir çalışmaya şahit olduk. Yeni Pazar’daki DOSİTEJ OBRADOVİÇ halk kütüphanesi müdürü Fuad Baçiçanin’in Sead Şemsoviç ile birlikte derleyip yayınladığı RUKOPİSNA OSTAVŞTİNA NAZİFA ŞUŞEVİÇ’a isimli kitap, alanında, bir kilometre taşı sayılacak kadar değerlidir. 2000’e yakın beyit ve 7 bölümden oluşan kısmın adı, nasihattir. Saraylı Arif’e ait olan mevlüd ise 1911’de Nazif Şuşeviç tarafından kaleme alınarak 1911 de yeniden yazılmıştır. Bu esere Sancak Boşnak milletinin son asırda ürettiği en önemli edebi eserdir dersek, abartmış olmayız. Kitabın isminin tercümesi: Nazif Şuşeviç’in el yazmalarından oluşan mirası, manasına gelmektedir. Başlangıcında Dr. Muhammed HUKOVİÇ tarafından yazılmış bir önsöz vardır.
Kitaba konu olan Nazif ŞUŞEVİÇ hakkında bilgi verelim ki eserin önemi ortaya çıksın. 19. Asır sonlarına doğru 1860 yılında Yeni Pazar’da doğan NAZİF ŞUŞEVİÇ 1923 yılında aynı yerde vefat etmiştir. Osmanlı aydın geleneğinin son temsilcisi, büyük sanatçı şair alim; babası Salih ile beraber, 17 yaşında İstanbul’a gitti. Orada devrin en önemli medreselerindeki alimlerden ders ve icazet aldı. Anlatılanlara göre babası Salih, ilk açılan Osmanlı meclisinde meb’us idi. Nazif Şuşeviç İstanbul’dan döndükten sonra, ölümüne kadar Yeni Pazar’daki baba evinde yaşadı. Torunlarının anlattıklarına göre Üsküp ve Priştine’deki medreselerde, Türkçe, Arapça ve diğer bir takım dersler verirdi. Şairliğinin yanında iyi bir hattat olan Nazif Şuşeviç’ten kalma sanat eseri hat levhaların İstanbul, Üsküp ve Yeni Pazar’daki bazı camilerde bulunduğunu biliyoruz. Bu kıymetli zatın yeteri kadar tanınmaması üzücüdür. Osmanlı’nın çöküş döneminde yaşamış olması, Balkan savaşı ve I. Dünya savaşının felaket yıllarındaki şartlar onun ve eserlerinin ortaya çıkmasına imkan vermemiştir diye düşünüyorum. Yeni Pazar Dositej Obradoviç halk kütüphanesinde müdürlük görevine getirilen genç nesle mensup, yüksek tahsilini Türkiye’de yapmış, Fuad Baçiçanin ve arkadaşları, kütüphanede unutulmaya terkedilmiş, Osmanlı-İslam eserlerine sahip çıkarak yeni bir ufuk açtılar. Bu hamle, Şehirde yaşayan Boşnak halka ve aydınlara örnek oldu, cesaret verdi. Bu ve benzeri açılımlar Boşnak milletinin kimliğine sahip çıkmasının dayanağını oluşturur. Bundan cesaret alan Merhum Nazif ŞUŞEVİÇ’in torunları dedelerinden kalan çok kıymetli el yazması mirası Fuad Baçiçan’a getirerek bu değerli hazinenin gün yüzüne çıkmasına ve kültür dünyasında tanınmasına vesile olmuştur. Balkan coğrafyasında benzer eserleri ortaya çıkarmak için daha ciddi araştırmalara hız vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Asırlar boyu bölgede en önemli kültür ve ticaret merkezi olan Yeni Pazar, Osmanlı –İslam kültürünün en fazla geliştiği merkezlerden birisidir. 17.-18 asırlarda divan edebiyatının önemli şairlerinden biri olan AHMED GURBİ BABA Yeni Pazar’ın yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden biridir. İki yıl süren çalışmalar sonunda Nazif Şuşeviç’in mirası kitap halinde yayınlanmıştır. Yayınlanan bu kitap sayesinde, bir asırdan beri yok sayılan Müslüman Boşnak mirası yeniden gündeme geldi, konuşulmaya başlandı. Türkiye ile artan ilişkiler sayesinde TİKA ve Yunus Emre Enstitüleri’nin destekleri ile Müslüman Boşnak milletinin kültürel faaliyetleri canlanmaya başladı. Nazif Şuşeviç’in kitabının yayınlanmasından sonra, Fuad Baçiçanin, ALHAMİYADO edebiyatını konu alan bir doktora çalışmasını Belgrad Üniversitesi Filoloji fakültesinde başlamış ve 2016 yılının eylül ayında tamamlayarak doktor ünvanı kazanmıştır. Doktora çalışmasının en kısa zamanda kitap halinde basılmasını, ardından Türkçe’ye tercüme edilerek bizim kültür dünyamıza da kazandırılmasını bekliyoruz.
Son Yorumlar