Davut Nuriler Web Sitesi

MEHMED SPAHO’DAN ALİYA İZETBEGOVİÇ’E BOŞNAK MİLLETİNİN KİMLİK MÜCADELESİ

Birinci Dünya Savaşı sonunda hükümranlıkları asırlar boyunca devam etmiş olan çok uluslu iki imparatorluk dağıldı. Bu dağılma sebebiyle Doğu Avrupa ve Balkanlarda ortaya çıkmış otorite boşluğu hâlâ tümüyle giderilebilmiş değil. Balkanlarda, Yunanistan ve Sırbistan’la başlayan ulus devletlerin kurulma süreci Bulgaristan, Karadağ ve Arnavutluk’un bağımsızlıklarını ilanıyla devam etti. Ancak ulus devletler eliyle Balkanlara istikrar gelmeyeceğinin farkında olan dönemin süper güçleri, Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı gibi, içinde birden fazla ulusu barındıran, başında  Sırp bir kral bulunan, Yugoslavya’yı kurdurdular. Kısa zamanda Sırp milletinin hegemonyasına dönüşen bu krallık da, Balkanlara istikrar getirmedi. Sırp olmayan milletlerin siyasal ve demokratik hak ve taleplerine cevap vermeyen bu monarşi, İslam dinine mensup Türkler, Boşnaklar ve Arnavutlar için ise çok daha kötü hayat şartları getirmişti. Osmanlı dönemini, işgal yılları olarak kabul eden, Osmanlı-Türk düşmanı bir yönetim anlayışı, Müslüman milletleri dost olmayan unsurlar olarak görüyor ve ona göre muamele yapıyordu. 1923 yılında Yunanistan ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti arasında imza edilen mübadele anlaşmasından örnek alan Yugoslavya hükümetleri, başta Türkler olmak üzere Müslüman milletleri tek taraflı olarak Türkiye’ye sürme planları hazırlayıp yürürlüğe koydular.

Yeni Sırp-Hırvat-Sloven devletiyle gelen bu baskı ve sıkıntılara rağmen Müslümanlar, kısa zamanda teşkilatlarını kurdular. Önce Üsküp’te “İslam Milletleri Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” kuruldu. 20’li yılların başında ise Saraybosna merkezli YUGOSLAVENSKA MÜSLİMANSKA ORGANİZACİJA  (YMO) adı altında geniş hedefleri olan oluşum teşekkül ettirildi.  Zamanla tamamen siyasi partiye dönüşecek olan bu teşkilatın başkanlığına Saraybosna Sanayi ve Ticaret Odası Sekreteri Dr. Mehmed SPAHO getirildi. Spaho, Viyana’da hukuk ve doktora tahsili yapmış Avrupa siyasetine vakıf, aynı zamanda Boşnak milletinin değerlerine bağlı aydın bir kişiliğe sahipti. Sancak dahil, Boşnak dünyasının siyasi birliğini sağlamayı başardı. 1939 yılında Belgrad’da otel odasında ölmüş halde bulununcaya kadar, YMO’nun başkanlığını yaptı.

Yugoslavya Krallığı’nda uygulanan devlet politikaları, Boşnakları Osmanlı mirasından gelen milli kimliklerinden koparmaya yönelikti. Boşnaklarla, komşuları Sırp ve Hırvatlar arasında başta dünya görüşü olmak üzere, her alanda ciddi farklılık vardı. Günlük hayattan, giyim kuşama, müziğe kadar kimin hangi dinden olduğu açıkça fark edilebilirdi. Müslüman erkekler, başlarında fesle gezer, kadınlar ise peçe takardı. Hatta şehirler, Boşnak, Sırp ve Hırvat mahalleleri şeklinde düzenlenmişti. Başşehir Saraybosna’da Yahudiler önemli bir nüfusa sahipti.  Müslümanların, ağır cezalık olmayan aile ve miras gibi hukuki davalarına şer’i mahkemeler bakıyordu. Osmanlı döneminden kalma vakıf ve onlara bağlı okulların Osmanlı mirası müfredatı, geleneksel İslami yapısı korunuyordu. Saraybosna merkezli dini riyaset kurumu Ezher Üniversitesi’ne öğrenci göndermeye, İstanbul ve diğer Müslüman toplumlarla irtibatı devam ettirmeye çalışıyordu. Hatta 1928 yılında, Saraybosna’da İslam dünyasının farklı ülkelerinden gelen ilim adamlarının katılımı ile, İslam dünyasının içinde yaşadığı problemlerin tartışıldığı İslam Alimleri Danışma Toplantısı bile organize edilmişti. O günlerin en çok tartışılan konusu Müslüman kadınların yüzlerini örtmeden evlerinden dışarı çıkmalarının dini hükmü üzerineydi. Yukarıda sayılan ve Müslüman Boşnakları Sırp ve Hırvatlardan ayıran bu kadar özelliğe rağmen Belgrad rejimi, Boşnakları ve diğer Müslüman milletleri, Hırvat ve Slovenler gibi bir millet olarak tanımamakta ısrar etmiş ve devlet kademelerinde hiç yer vermemiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcına kadar Boşnaklar, devletin asimilasyoncu politikalarına direnmişler, İslami değerlerini başarı ile korumuşlardır. YMO lideri Dr. Mehmed Spaho’nun kaybı ile Boşnaklar başsız ve dağınık bir kalabalığa dönüşmüşlerdir. İkinci Dünya Savaşı’nı da bu belirsizlik içinde karşılamışlardır.

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI İLE GELEN DARBE

İkinci Dünya Savaşı boyunca devam eden çatışmalarda Boşnaklar saldırgan ırkçı iki güce (Hırvat Ustaşa ve Sırp Çetnik) karşı mücadele vermiştir. Savaşın son iki yılında anti-faşist cephede komünist partizanlarla birlikte işgalci Nazilere ve işbirlikçilerine karşı Bosna’da mücadele veren Boşnaklar, işgalcilerin mağlup edilerek Yugoslavya’nın bağımsızlığa kavuşmasına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Ancak savaşın bitiminden hemen sonra yeni devletin yapısı oluşturulurken, 6 federal devlet, 5 millet rezaleti ile Boşnaklara  ezici bir darbe vuruldu. Nüfusları, Boşnakların altıda biri olan Karadağlılar ve Makedonlar millet statüsü kazanırken, Boşnaklar Sırp veya Hırvat olmayı kabul etmek gibi inanılması zor bir tercihe mecbur edildi. Dini bir cemaat kabul edildiler. Her fırsatta milletlerin eşitliği lafını dilinden düşürmeyen Tito ihanet olarak da nitelenebilecek bu ihlalin bir numaralı sorumlusudur. 1948 yılındaki nüfus sayımı bu rezaletin kayıtlarını ihtiva eder. Siyaseten organize olamayan Boşnak milleti bu skandal karara karşı haklarına sahip çıkamadı, direnemedi. Kabullenmek zorunda kaldı. On yıl sonra aynı Tito, Boşnak milletini Müslüman adı altında bir millet olarak  tanıma mecburiyetinde kaldı.

Yıllar geçti, çok partili siyasi düzenin kurulmasından sonra 90’lı yılların başında Yugoslavya dağıldı. Çoğunluk nüfusunu Boşnakların oluşturduğu Bosna–Hersek devleti bağımsızlığını ilan eder etmez içerden dışarıdan, havadan karadan, silahlı saldırıya uğradı. Irkçı faşist fikirlerden bir türlü kurtulamayan iki komşu, Bosna’nın bağımsızlığını ve Boşnakların özgür yaşamasını kabullenemedi; hâlâ da aynı yanlışta ısrar ediyorlar. Boşnak milleti bu şerefli hürriyet mücadelesini Aliya İzetbegoviç liderliğinde başarı ile yürüttü. 1920’li yıllardan bu tarafa Boşnak milletinin insan haklarını gasp eden, “Siz Ortodoks dininden sapmış Sırplarsınız,” diyerek kimlik dayatmaya çalışan Belgrad rejimi, bu onurlu direniş karşısında şaşırdı. Boşnakları esir kamplarına doldurdu, kitlesel soykırımlarla sindirmeye, diz çöktürmeye çalıştı. Ama Aliya izetbegoviç’in Birleşmiş Milletler’de tüm dünyaya haykırdığı gibi oldu. “Kurtuluş mücadelesi veren milletler kaybetmez,” dedi ve öyle de oldu. Boşnaklar cephede kaybetmedi. Dikkatle incelendiğinde Boşnaklar millet olmak için gerekli tüm şartlara fazlasıyla sahiptir. Nüfus, dil, tarih, Sevdalinka müziği ve Osmanlı gibi evrensel zengin bir medeniyetin mirasçıları olmaları, onları millet saymak için fazlası ile yeterliydi. İstiklal mücadelesinin zor zamanı, 1993 yılında toplanan tarihî ilk Büyük Boşnak Kurultayı’nda alınan karara dikkat çekerek yazımı bitirmek istiyorum. 1993 yılını 27-28 Eylül günlerinde kuşatma altındaki Saraybosna’da toplanan kurultayda milletin BOŞNAK adı ile anılması kararı ittifakla alındı. Osmanlı’nın gönderilmesinden bu tarafa devam eden asırlık kimlik mücadelesi böyle tarihi ve mutlu bir kararla noktalanmış oldu. Boşnak Kurultayı’ndan sonra Dayton Barış Anlaşması ve diğer gelişmelere gelecek sayıdaki yazımızda devam edelim.