27 yıl önce Bosna’nın Srebrenica şehrinde yaşanan Boşnak Soykırımı 2. Dünya savaşından sonra Avrupa’nın şahit olduğu ilk soykırımdır. Kimliği tespit edilmiş 8372 kişinin birkaç gün içinde kurşuna dizilerek öldürüldüğü bu toplu cinayet, Lahey Adalet divanının 2007 yılının şubat ayında verdiği hukuki kararla SOYKIRIM olarak tescil edildi. Genel Sekreter Butros Gali’nin yönetimindeki BM üst yönetimi ve Hollandalı barış gücü askerleri, Boşnakları koruma görevlerini yapmak yerine, ihanet ettiler. 10.000 civarında erkek Boşnak’ı, öldürüleceklerini bile bile Sırp katillere teslim ederek soykırım suçuna ortak oldular. Soykırımdan canlarını kurtarmayı başaran çok az sayıdaki görgü şahidinden yıllar sonra bu toplu infaz hakkında teferruatlı bilgi sahibi olabildik.
1992 yılı ekim ayında uluslararası Kızılhaç, Bosna-Hersek’te kötüleşen insani durumu düzeltmek için çareler arıyordu. Aklına Irak’ta uygulanan uçuşa yasak güvenli bölge uygulaması geldi. Aynı tedbirin Bosna’da tatbik edilebileceği gündeme geldi. Kızılhaç başkanı Sommaruga’nın bu teklifi BM’de tartışıldı ve 16 Mart 1993 tarihinde 819 tarihli Güvenlik Konseyi kararı ile Srebrenica, uçuşa yasak GÜVENLİ BÖLGE ilan edildi. Aynı yılın 6 Mayıs günü, 836 sayılı Güvenlik konseyi kararı ile, Saraybosna, Tuzla, Zenica, Zepa, Bihaç ve Gorazde şehirleri de güvenli bölge ilan edildiler. Ancak adı geçen bölgelerde yaşayan Boşnak Müslümanlar, Irak’lı Kürtler kadar şanslı olamadılar. Kuzey Iraklı Kürtler BM’nin bu kararıyla Saddam’ın zulmünden kurtulurken, Boşnaklar 44 ay boyunca Miloşeviç’in bombaları altında yaşamaktan kurtulamadı. Bu süre içinde Bosna nüfusunun yarısı evini terk ederek perişan oldu. Bu kanlı dönemin sonunda Avrupa’da 20. Asrın en büyük utançlarından biri SREBRENİCA BOŞNAK SOYKIRIMI yaşandı.
1995 sonlarında Dayton Anlaşması ile Silahların susmasından ülkenin normalleşme yoluna girmesinden sonra, sıra, Bosna’da felaketin bilançosunu ortaya çıkarmaya gelmişti. Yıllar geçtikçe çatışan her üç tarafın verdiği sayıları, yüz bine yaklaşan, çoğunluğu Boşnaklardan oluşan bir kayıp listesi açıklandı. Bu listedeki isimlerin yakınlarının ısrarlı baskıları ile kanlı bilanço ve gerçekler aydınlatılmaya başlandı. Srebrenica ve Zepa anneleri adı ile bir dernek kuran Boşnak kadınlar, direnişe geçtiler. Günlerce, aylarca yaz kış demeden yorulmadan yakınlarının hiç olmazsa kemik parçasına ulaşmak amacıyla kamuoyunu ayağa kaldırmayı başardılar. Soykırım kurbanlarının bu kararlı duruşu resmi sivil birçok kurumu harekete geçirdi. Bosna’nın dört bir tarafında özellikle bugün Sırp Yönetimi idaresine bırakılan şehirlerde, toplu mezarlar ve sayıları on binlerle ifade edilen kayıp kişilerin kalıntılarının bulunması süreci, böyle başladı. Kayıpları arama adı ile kurulan resmi bir komisyon eliyle felaketin boyutları ortaya çıkıyordu. Çeyrek asır geçmesine rağmen kayıpları arama ve toplu mezarları bulma komisyonunun çalışmaları bitmiş değil.
SIRPLARIN SOYKIRIMI ÖNCE GİZLEME VE SONRASINDAKİ İNKÂR ÇABALARI
Günümüzde balkanların en sıcak tartışma konularından biri Srebrenica’da yaşananlarla ilgilidir. Avrupa hatta Rusya bile Srebrenica’da yaşananların soykırım olduğunu inkâr etmezken, Belgrad’da iktidara gelen hem hükümetler hem de muhalefet Srebrenica soykırımını inkâr konusunda ittifak halindedir. Az sayıdaki Sırp siyasetçi ve entelektüel yaşananların soykırım olduğunu kabul ediyor. Sırp kamuoyu eski Yugoslavya’nın kanlı dağılma sürecinin en büyük kurbanlarının kendileri olduğuna inandırılmış durumdadırlar.
1995’ten 2000 yılına kadar, soykırımın yaşandığı Srebrenica’ya gidip gelmek, hele inceleme yapmak mümkün değildi. İşledikleri suçların farkında olan Bosna’daki Sırp yönetimi bölgeye giriş çıkışı engellemek için türlü bahaneler uydurmaya devam etti. İlk defa dönemin yüksek temsilcisi Avusturya’lı diplomat Wolfgang Petrisch’in başkanlığında, uluslararası kalabalık bir heyet, 2000 yılının temmuz ayında Srebrenica’ya olaylı bir gezi yaptı. Bölgede yaşayan Sırp nüfus heyetin şehre girmesini önlemek için protesto hatta taşlı sopalı saldırılarla konvoyun girişini engellemeye çalıştı. Ancak muhtemel saldırılara karşı tedbirlerini almış olan heyet uzun ve zor bir yolculuktan sonra, bugün Srebrenica soykırım anıtının bulunduğu POTOÇARİ akümülatör fabrikasına, varmaya muvaffak oldu. 27. Yıldönümünü idrak edeceğimiz Srebrenica Soykırımı anma törenleri, böyle bir yolculukla başladı.
SREBRENİCA SOYKIRIM ANITININ YAPILIŞ HİKÂYESİ VE ÖNEMİ
2003 yılında ABD eski başkanı Bill Clinton’un desteği ve 2 yıl süren çabalar sonunda Srebrenica soykırım anıt ve kurbanların gömüleceği mezarlığın yapımı tamamlanarak açıldı. Bu açılışa Türkiye’den zamanın Büyükelçisi Melek Sina Baydur ve bendeniz TİKA koordinatörü sıfatı ile katıldık. Eğer ABD eski başkanı Bill Clinton’un kararlı duruşu olmasaydı. Bu anıtın hem yapılması hem de günümüzde tüm dünyanın ziyaretine açık olması sağlanamazdı. Soykırım yakını çoğu kadın, binlerce kişinin katıldığı bu tören anaların gözyaşlarının sel gibi aktığı trajik sahnelerle son buldu. Katılan herkesin yüreğini dağlayan bu gözyaşlarından Bill Clinton çok etkilenmiş olacak ki, yaptığı konuşmada tarihi değeri olan önemli sözler söyledi. Benim hatırımda kalan şu vaadi dikkatlerinize arz etmek isterim: “BUGÜN BURADA GÖZYAŞLARI İLE BİZİ DERİNDEN ETKİLEYEN KURBAN YAKINLARINA ADALET BORCUMUZ VAR.”
Bu anıt, Srebrenica soykırımının dünyaya tanıtılması için çok önemli bir vesile olmuştur.
2009 yılının 15 Ocak günü Avrupa Parlamentosu batı balkanlardaki bazı devletlerin talebi ile 11 Temmuz gününü Srebrenica soykırımını anma günü olarak ilan etmiştir. Bu karara parlamentoda gurubu bulunan tüm ülkeler olumlu oy vermiş olması, soykırım inkarcısı Sırbistan’a karşı diplomatik bir zafer olmuştur.
ABD’nin patronluğunu yaptığı batı dünyasının seyirci kaldığı Bosna felaketinden sonra, özellikle 11 Eylülde New York’ta vaki uğursuz olayın ardından, kaosa sürüklenen orta doğuda yüz binlerce masumun nasıl öldürüldüğünü BM’nin ise kılını kıpırdatmadığını dehşetle izliyoruz. Afganistan, Irak, Suriye ve en sonunda Ukrayna’da hayatını kaybeden binlerce masum sivil kadın ve çocuğun temel insan haklarından bahsetmenin başta BM olmak üzere kimseyi ilgilendirmediğini, çaresizlik içinde ibretle izliyoruz. Bill Clinton’un adalet vaadinin ne BM’de ne de AB’de hiçbir karşılığı olmadığı gün gibi ortada duruyor. Boşnaklar dışında Clinton’un bu vaadini hiç kimse hatırlamıyor. Eski Yugoslavya döneminde Türkiye’ye sürgüne gönderilmiş bir nesle mensup bir kişi olarak, SREBRENİCA SOYKIRIMINI sürekli dile getirmenin önemine işaret etmek isterim. Boşnak milletinin mağduriyetini dünyaya anlatabilmenin en kestirme yollarından biri Srebrenica’da yaşananları Ermeniler gibi, dünya kamuoyunun gözüne sokmaktır. Son bir asır içinde, Boşnak Milleti üç soykırım yaşadı ve unuttu. Unutulan ve unutturulan soykırımlar da maalesef tekrar etti.
2. dünya savaşı felaketi sonrası günümüzde AB formatı alan devasa kurum, 2 asır boyunca defalarca birbirleri ile savaşan Alman ve Fransızların ortaya koydukları savaş yapmama iradesi sayesinde vucut bulmuştur. Kara Avrupa’sının iki en önemli gücünün barış konusundaki kararlı duruşu sayesinde AB sürekli genişlemiş ve 500 milyonu aşan nüfusu ile küresel güç haline gelebilmiştir.
Doksanlı yıllardan beri balkanlarda barış için gösterilen çabaların hala olumlu bir sonuca ulaşmadığını endişe ile izliyoruz. Avrupa’da barışın temelinde samimi bir Alman-Fransız anlaşması vardır. Balkanlarda da kalıcı bir barış için Sırp-Hırvat anlaşmasının sağlanması şarttır. Avrupa insan hakları sözleşmesinde yazılı değerlerin uygulanması sonunda Avrupa barışı yakalamış ekonomik refaha ulaşmıştır. Ancak Avrupalılar kendi ülkeleri dışındaki olaylar söz konusu olduğunda demokrasi ve insan hakları gibi evrensel değerleri bir kenara bırakarak kendi milli menfaatlerine uygun politikalara destek vererek yanlış yollara sapıyorlar. Bu tutarsız politikaların en bariz misallerine doksanlı yıllarda dağılan Yugoslavya döneminde şahit olduk. 1991 yılında Almanya ve Avusturya, Hırvatistan ve Slovenya’nın bağımsızlığından yana tavır alırken, ABD ve İngiltere bir dönem Yugoslavya’nın birliğini destekleme adına, Sırbistan’ın kurnazca hazırladığı tezlere destek vermişti. Eski Yugoslavya’daki kanlı dağılmanın altında batılı devletlerin tek bir politika etrafında ortak hareket edememeleri vardır. Rusya-Ukrayna savaşı konusunda da ortak hareket edilemediğini görüyoruz.
BM ve Süper güçlerin Bosna-Hersek konusunda doğru bir tavır almaması sebebiyle Kosova ile Sırbistan arasında patlayan çatışmalar 1999 da, ancak NATO‘nun hava harekâtı ile durdurulabilmişti.
Balkanlar sonu gelmeyen çatışma sürgün ve soykırımlarla anılan bir bölgedir. En çok zarar gören kesim ise kendini anlatma ve savunma konusunda zafiyet gösteren İslâm dinine mensup, Türkler Boşnaklar ve Arnavutlardır. Bilge lider Aliya İzetbegoviç vefatından önce milletine bıraktığı vasiyet ile sözü bağlayalım. “SOYKIRIMLARI UNUTMAYIN, İNTİKAM PEŞİNDE KOŞMAYIN, ADALET ARAYIŞINDAN DA VAZGEÇMEYİN.”
20 HAZİRAN 2022 DAVUT NURİLER
Son Yorumlar