Davut Nuriler Web Sitesi

KUDÜS EDWARD SAİD VE ORYANTALİZM

20. asrın fikir dünyasına damga vurmuş bir  entelektüellerdir. 1935 yılında varlıklı Hıristiyan  bir ailenin çocuğu olarak Kudüs’te doğdu. Bir episcopol ( Anglikan-protestan ) olarak vaftiz edildi. Gazeteci, edebiyat ve müzik eleştirmeni, müzisyen, siyaset yorumcusu, Filistin hareketinin başarılı sözcüsü ve eleştiricisi, post kolonyal teorinin kurucuları arasında önemli bir yer işgal eder. 1948 yılında ailesi ile Kahire’ye göçtü. İngilizce dışında dillerin konuşulmasının yasak olduğu koloni okullarında okudu. Üniversite eğitimini ABD’de Princeton ve Harvard’da tamamladı. Üniversite eğitimi tatillerinde Mısır ve Lübnan’da Arap dili ve edebiyatı, kimliği ve kökleri üzerinde araştırmalar yaptı.  Hırıstiyan Arap bir ailenin çocuğu olarak evinde Arapça, dışarıda İngilizce konuşan, batı okullarındaki eğitiminden sonra, ABD’ de akademi hayatına katılan Edward Said, bu özellikleri sebebiyle kendisini bütünüyle ne Arap ne de batılı hissedebilmiştir. Bu sebeple otobiyografisine “ dünyalar arasında” başlığını koyduğu gibi, hatıratında kendinden yersiz yurtsuz olarak bahseder. Onun hayatında, aynı zamanda hem pis Arap, hem de Anglikan olmak, sürekli bir iç savaş içinde olmak demekti.  

Tahsil hayatı boyunca, Conrad, Vico, Adorno, Swift, Adonis, Hopkins, Auerbach, Gramsci ve Fanon gibi düşünce ve sanat adamları üzerine derinlemesine çalışmalar yaptı. 70 li yılların sonlarında Enver Sedat ve Yaser Arafat tarafından barış görüşmelerine temsilci olarak atandı. Bu dönem onun Arap-İsrail ihtilafının bizzat içinde yaşaması demekti. Batı dünyası ve ABD’nin Filistin’e bakışını yakından gördü.

  Edward Said, 1978 yılında yayınlanan ORYANTALİZM isimli kitabı ile dünya çapında bir şöhrete kavuştu. Ancak akademik hayatına mukayeseli edebiyat eleştirileri ile devam etti. Oryantalizm adlı kitap, düşünce dünyasında paradigma kuran bir kitap olarak kabul edilmektedir. Said bu kitabında, batılı sözde ilim adamlarının (oryantalistlerin) Ortadoğu’da yaptıkları çalışmalarla, emperyalist çıkarları arasındaki ilişkileri bir tokat gibi yüzlerine  vurmuştur. Eserin, özellikle Ortadoğu toplumlarını inceleme konusu olarak alan akademik disiplinler üzerinde çığır açıcı   büyük bir etkisi olmuştur.

 Edward Said siyasal fikirleri doğrultusunda tavır alan, ve tavrını fiiliyata geçirmekten çekinmeyen, cesur bir entellektüel idi. Mitchell’in dediği gibi “ hep meydan okuyan bir ses idi. Bazen bir senfoni salonunda, bazen de bir akademik toplantıda, batılı hegemon güç odaklarına hiç hoşlanmadıkları hakikatleri yüksek sesle haykırmaktan çekinmezdi. Zamanla Ortadoğu ile sınırlı kalmayan bu etki batı dışı toplumların kültür ve tarihini konu alan dünyanın farklı  alanlarına  da  yayılmıştır.

Kitabın yayınlanması ile birlikte Edward Said batılı oryantalistlerin hedefi haline gelmiş ve bu eleştiriler hala devam etmektedir. Onu hedef tahtasına koyanların  en meşhuru Bernard Lewis’tir. B. Lewis, Said karşıtı kampanyanın başını çeken isim olmuştur. Edward Said, batının, kendileri dışındaki dünyaya çarpık bakışını ortaya döken oryantalizm isimli çalışması, doğu-İslam dünyasının savunması olarak algılanmıştır. Bu algının oluşmasında yazarın Filistinli olması ve tutku ile Filistin davasını savunmasının etkili olduğu söylenebilir. Batı medyasındaki bazı çevrelerin, Edward Said’i, hırıstıyan olması, ısrarla terörist gibi göstermelerine, engel olmamıştır. 2000 li yılların başında kan kanserine yakalanan Edward Said  2003 yılının aralık ayında New York’ta vefat etti.

9-10 aralık 2006 tarihinde İBB Kültür Dairesinin İstanbul’da organize ettiği Uluslar arası Oryantalizm simpozyumu ile Edward Said, yakın çalışma arkadaşları ve dünyanın sayılı fikir adamlarının iştiraki ile her yönüyle anıldı. Şerif Mardin İlber Ortaylı ve Edward Said’in New York’tan ve Arap dünyasından gelen yakın çalışma arkadaşlarının katılımı ile gerçekleşen simpozyuma dünyanın dört bir tarafından yüksek bir katılım olmuştur.

                                     EDWARD  SAİD’E  GÖRE  NASIL  ENTELEKTÜEL OLUNUR ?

1948 de Bertrand Russell’in başlattığı REİTH KONFERANSLARINA Robert Oppenheimer, John Kenneth Galbraith, John Searle gibi bir çok Amerikalı’nın katılmasına rağmen ABD’de bu konferansların bir benzeri yok. Arap dünyasında yetişen bir çocukken bunların bazılarını radyodan dinlemiştim.  A. Toynbee’nin 1950 de verdiği konferansları hatırlıyorum.  Mesela; o zaman BBC hayatımızın çok önemli bir parçasını oluşturuyordu. Bugün bile “bu sabah Londra radyosunda….” nakaratını Ortadoğu’da çok duyarsınız. Bu sözler her zaman “LONDRA RADYOSUNUN” doğruyu söylediği varsayımıyla sarf edilir. BBC’ye yönelik bu bakışın sömürgeciliğin bıraktığı bir izden ibaret olup olmadığından emin değilim. Ama BBC’nin ister İngiltere’den, ister İngiltere dışından, kamusal hayatta, Amerika’nın sesi gibi devlet kuruluşlarının, veya CNN gibi Amerikan televizyonlarının sahip olmadığı, itibarlı bir konumu olduğu doğru bir tespittir. Bu itibarın nedenlerinden biri de, BBC’nin Reith Konferanslarını, ve yer verdiği diğer tartışma programları ile belgeselleri, resmi makamlarca onaylanmış programlar değil, izleyici ve dinleyicilerine ciddi, çoğu zaman da seçkin düşüncelerle tanışma imkanı veren vesileler olarak sunmasıdır.

Yukarıdaki paragrafı Edward Said’in Türkçe dilinde 1995 te yayınlanmış ENTELEKTÜEL sürgün, marjinal, yabancı adını taşıyan kendi küçük, muhtevası büyük kitapçıktan, aynen iktibas ettim. Edward Said’in bu kitapçığı, günümüz dünyasında, entelektüel, aydın kanaat önderi gibi sıfatlarla toplumlarda öne çıkan kişiler için ölçü alınabilecek çapta tespitler ve tarifler ihtiva ettiğini düşünüyorum. Bu kitapçığın tamamı, Said’in 1993 yılında BBC’de Reith konferanslarında yaptığı konuşmalardan oluşmuştur.

Entellektüelin ne söylemesi ne yapması gerektiğini belirleyen yazılı bir kural olmadığını ifade den Said, ateist ve laik anlayışı benimsemiş biri için tapılacak ve yanılmaz kılavuzluğuna başvurulacak bir tanrı da yoktur. Bunun yanında hangi görüş ve ideolojiye mensup olursa olsun, entelektüel, insanların çektiği acılar ve yaşadığı baskılar karşısında, belli doğruluk standartlarından şaşmaması gerektiğini söyler.

Said; entelektüelin tarifini de şöyle yapar:  kamu adına, bir mesajı, görüşü, tavrı, felsefeyi, ya da kanaati, temsil etme, cisimleştirme, ifade etme yetisine sahip olan kişidir. Bu rolün özel, ayrıcalıklı, bir boyutu vardır. Kamunun gündemine sıkıntı verici sorular getiren, klişeleşmiş ezberlerden farklı söylemleri, evrensel ilkeler çerçevesinde cesurca savunmak, entelektüel olmanın vazgeçilmez sıfatlarındandır. Zaman içinde, büyük çıkar çevrelerinden ve hukümetlerden emir almamak, satılmamak, entellektüel olarak kalmanın ve  tarihe geçmenin en önemli şartıdır. Kararlı ve tutarlı bir entelektüelin, sözcülüğünü yaptığı dinleyicileri mutlu etmek diye bir derdi olamaz. Doğruları savunurken kalabalıkların takdirini kazanmanın yanında tek başına kalmayı da göze almak gerekir. Haklı davaların özünde, sıkıntı verici, aykırı, hatta keyif kaçırıcı olmak vardır. Hatta baskı altındaki toplumların temsiline soyunan fikir ve aksiyon adamlarının hayatında hapis ve sürgünlere sıkça rastlanır.

BBC gibi  ekseriyeti muhalif Avrupalılardan oluşan, milyonların dikkatle dinleyip izlediği bir medya organında yukarıda arzettiğim görüşlerini anlatabilme imkanı, herkesin kolayca elde edebileceği bir fırsat değildi. Edward Said kendini BBC gibi bir kurum eliyle dünyaya kabul ettirmeyi başarmış Kudüslü bir şahsiyettir. Kudüs üzerindeki Siyonist işgalci terörün baskısını gittikçe artırdığı son yıllarda Edward Said’in verdiği mesajları bir kere daha hatırlamanın önemine dikkat çekmek istedim.