70 li yıllardan bu tarafa her 24 nisanda Türkiye’ye düşmanca saldırmayı gelenek haline getirmiş olan Ermeni lobisi gene harekete geçti. Cumhuriyetçi ve demokratlardan oluşan 84 kongre üyesinin imzaladığı bir mektupla, Amerika’nın yeni başkanı Trump’a, 24 nisanda Türkiye’yi soykırımla suçlama çağrısı yapıldı. 50 yıldan bu tarafa Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı uluslararası bu kampanyada, Türkiye’ye hazırlanmış milli güvenliğini hedef alan bir tuzak vardır.
Bu tuzağı anlamak için 1. Dünya savaşı yıllarına gidelim. Kısaca özetlemek gerekirse insanoğlunun birbirini acımasızca boğazladığı bu ilk dünya savaşında, yarısı asker, yarısı sivil 20 milyon insan hayatını kaybetmişti. Nihayetinde de dünya haritası yeniden çizilmiş, Osmanlı ve Avusturya-Macaristan imparatorlukları dağıtılmış, vatandaşları perişan edilmişti. Cephenin öbür tarafındaki İngiltere ve Fransa ise, sömürgeleştirdikleri coğrafyalarda, tahakkümlerini iyice pekiştirmişlerdi.
20 yıl sonra, aynı taraflar, sömürge paylaşımı sebebiyle bir kere daha kanlı ve birincisinden çok daha yıkıcı bir savaşa tutuştu. Avrupa kıt’ası baştan sona harabeye döndü, 6 yıla yakın süren bu savaşta ölü sayısı 60 milyona yaklaştı. İnsanoğlu kendi eliyle tezgahladığı tarihinin en büyük felaketini yaşıyordu. Biten savaşla, dünyamız uluslararası hukukta yeni bir kavramla tanıştı: GENOCİD… Almanya’daki NAZİ rejimi, ülkesinde ve işgal ettiği topraklarda, Yahudi ve diğer bazı toplumlara karşı yürüttüğü toptan imha uygulamasına, GENOCİD adı verildi ve faili NAZİ yetkilileri ölüm cezalarına çarptırıldılar. Almanya genocid’den mahküm edildi, Yahudi milletinden resmen özür diledi ve büyük miktarlarda tazminatlar ödemek zorunda kaldı.
Osmanlı coğrafyasında yaşayan bir kısım Ermeniler 20 asır başında, batılı güçler tarafından bağımsız devlet kurmaları teşviki ile silahlı isyanla ayaklandırıldı. Yunanistan ve Sırbistan’a özenen Ermeniler, başarız oldular, Lozan anlaşması sonunda, batılı destekçileri tarafından yersiz yurtsuz ortada bırakıldılar. Sovyetler birliğinde kalan Ermenistan’ın bağımsızlık hayalleri de suya düşünce, Ermeniler, kandırıldıkları acı gerçeği ile yüz yüze kaldılar. Ancak kandıranlar suskundu. Çaresiz kalan Ermeniler hiç beklemedikleri bu kötü sonun hesabını kimden soracaklardı? Zayıf ve dağınık oldukları için ne İngiltere’ye ne de Sovyetlere güçleri yetmiyordu?…
İkinci dünya savaşının bitiminden sonra BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’DE kabul edilen soykırımları önleme sözleşmesi ile Almanya’nın GENOCİD’ suçundan büyük tazminatlara mahküm olması Ermenilerin aradığı günah keçisini bulmalarına ilham verdi. Bu günah keçisi Türkiye idi. Ancak Osmanlının dağılmasından sonra geçen yarım asır, Ermeni milletindeki milli bilinci azaltmış dağınık olarak yaşadıkları ülkelerde nerede ise asimile olmuşlardı. Bu asimilasyonu durdurmak ve yeni nesillerde Ermeni kimlik bilincini yeniden canlandırmak için bir program devreye sokuldu. Bunun için; 1. Dünya savaşı yıllarında yaşanan acılar hep gündemde tutulacak, bu acıları yaşatan Türklerden intikam alma ideali kitlelere benimsetilecekti, bu amaçla ,planlı bir propaganda savaşı başlatıldı. İlk adım olarak, 24 nisan günü dünyada ermeni soykırımını anma günü ilan edildi. Batılı bir çok ülke 24 nisanı hemen benimsedi ve devletler eliyle destekledi. Ermenilerin yoğun olduğu şehirlerde Türklerin yaptığı soykırımları konu alan kitap yayınları, tiyatro gösterileri ve soykırım anıtları, ABD ve Avrupa’nın bir çok yerinde boy göstermeye başladı. Bundan sonra ise, soykırımı gündemde tutmak için masum Türk diplomatlarına karşı ASALA terör örgütü eliyle seri suikastler başlatıldı. Bu sansasyonel cinayetler yolu ile, Türklerin Ermenilere uyguladığı sözde soykırım dünya medyasının gündeminden hiç düşmedi. 50 ye yakın Türk diplomatının hayatına mal olan bu vahşet ile dünya kamuoyu, Türklerin Ermenilere uyguladığı soykırımı(!) iyice öğrenmiş oldu. Şimdi sıra; sözde soykırımın uluslararası hukuki alt yapısını inşa sürecinde idi. Özellikle batı dünyasındaki yerel ve ulusal parlamentolar Türkiye’ye sürülmek istenen bu soykırım lekesini, tanıyan ve kınayan kararlar almaya başladı. Bu konuda en son kararı geçen yıl Alman parlamentosu almış ve sözde soykırımı resmen tanımıştı.
Dünyadaki bu gelişmeler Türk diplomasisi tarafından soykırım inkar edilerek geçiştirilmeye çalışıldı. Bu pasif tavır Türkiye düşmanı Ermeni diyasporasının elini güçlendiriyor, dostumuz bazı ülkeler bile artık “inkardan vazgeçin, soykırımı tanıyın” demeye başlamışlardı. 1987 yılında tam üyelik için başvurduğumuz AB, talebimizin kabulü için Ermeni soykırımını resmen tanımamız şartını önümüze koydu. Bu yetmezmiş gibi içimizdeki bir gurup gazeteci yazar akademisyen ÖZÜR DİLİYORUZ adı altında soykırımı tanıma kampanyasına imza atarak çanak tuttular.
50 yıldan beri süren bu iftira kampanyasının amacını anlamaktan aciz içimizdeki bu sözde aydınların tavrı, bardağı taşıran damla etkisi yapmış olacak ki; 2014 yılının nisanında dönemin başbakanı R.T. Erdoğan resmi bir açıklama ile olaya el koydu. Tarihe, TAZİYE MESAJI olarak geçen bu açıklamada 1. Dünya savaşı yıllarında Osmanlı coğrafyasında sadece Ermeni lerin değil, her dinden ve ırktan yüzbinlerce masum Osmanlı vatandaşının hayatını kaybettiği, gerçeğinin altı çizilmiştir. Türkiye’nin inkarı mümkün olmayan tarihi gerçeklere dayanan ve arşivleri açmaya çağıran bu sürpriz çıkışı, Ermeni diyasporasını şoke etmiş ve uluslararası alandaki desteklerinin azalmasına yol açmıştır. Bu sebepten olsa gerek, Türkiye ile Ermenistan arasında devam eden Cenevre görüşmeleri diyasporanın baskısı ile derhal sona erdirilmiştir. Tüm bu görüşlerimizin özü olarak şunu söyleyebiliriz: Batı dünyasının destekleri ile Ermeni diyasporası 50 yıldan bu tarafa Türkiyeye karşı 3 T ile tarif edebileceğimiz hasmane bir saldırı politikası takip etmektedir. Soykırımı TANIMA, TAZMİNAT ve TOPRAK talebi olarak özetleyebileceğimiz bu politikalar ülkemizin milli güvenliğini ve toprak bütünlüğünü tehdit eder bir mahiyettedir. Ermenistan devletinin anayasasında Türkiye’den toprak talep eden madde silinmedikçe iki ülkenin ilişkilerinin normalleşmesi mümkün değildir. Fakir ve geri kalmış bir ülke olan Ermenistan, diyasporasının baskı ve vesayetinden kurtulamadığı sürece, Türkiye ambargoyu kaldırmaz. Diyasporanın Türkiye düşmanlığı ve sapık çağdışı intikam duyguları, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesinin ve bölge barışının önündeki en büyük engeldir.
Son Yorumlar